Tunus'ta Neler Oluyor?

Cuma, 28 Ocak 2011

Tunus'ta olanları kesin bir şekilde anlamamız biraz zor. Yeterli bilgiden mahrumuz. Hatırlarsanız bizzat içinde olduğumuz olaylarda, Kıbrıs sorunu bağında önerilen çözüm ve referandum bağında dahi üsttekilerin planlarını ve işleri kimlerle ve nasıl organize etmekte olduklarını anlamakta zorluklar çektik. Onlara karşı geliştirdiğimiz taktiklerde yanlışlıklar yaptık. Ve bunlardan öğrendik.

Tunus'taki olayları değerlendirirken hiç yanlış yapmayacağımızı iddia edemeyiz. Bakalım:

  1. Tunus'daki gelişmelerin en önemli yönü işçi sınıfının komünist bir önderlikten yoksun oluşudur. Bu tüm ülkelerde olduğu gibi Tunus'ta da temel zaafı oluşturuyor.

Komünizmin 1953 sonrası içine düşürüldüğü Troçkist bozması konumdan kurtulması ve işçi sınıfıyla bağlarını kurması temel görevdir.

Komünizm sağlam temellerine yeniden kavuşmamış, işçilerle bağ kurulmamış, bu bağ çevresinde işçilerin birliği sağlanmamış, işçilerin bu birliği ve komünist önderliği sayesinde tüm halk kesimleri yerli ve yabancı burjuvaziye karşı örgütlenmemiş, her bir halk hareketi problemlerle boğuşmak zorundadır. Halk hareketlerinin yerli hakim sınıflar ve yabancı emperyalistler tarafından kullanılma ihtimalleri yüksektir. Hatta bu hareketlerin bizzat bu gerici güçlerden biri yada diğeri tarafından örgütlenmesi ihtimali de yüksektir. Halkın ayaklanmaları halkın ümit ettikleri sonucu vermekten ziyade, örgütlü olan ve hareketi başlatmak ve manipule etmek, veya başlamış hareketi manipule etmek imkanı olan halk düşmanı güçlerin harekettten istedikleri sonucu elde etmeleri daha büyük bir ihtimaldir.

  1. Dünya emperyalizminin dünyayı yönetmediğinin kesin bir şekilde ortaya çıkmakta olduğu bugünlerde böylesi hareketleri başlatarak veya başlamış hareketleri ele geçirerek elde edilmeye çalışılan amaçlar çok çeşitlidir. Bazı örneklerini sunalım:

A) Söz konusu ülke dünya emperyalist sisteminin bir parçası ama binbir sorunla boğuşuyor ise, ülkenin binbir sorunla boğuşma sebebi olarak dünya emperyalist sistemine işaret etmeyi önlemenin bir yolu o ülkeyi karmaşaya boğmak, ülkenin kendi içinde kendi kendini yemesini sağlamaktır. O zaman ülkeye müdahale insancıl sonuçlar elde etmek için ve gayri insani şartları üreten ülkenin kendi yönetimine karşı insancıl yabancı emperyalistlerin ülkede onlarla birlikte hareket eden insancıl hakim takımla birlikte (veya bunlardan yoksa yabancı emperyalistlerin kendi başlarına) ellerinden geleni yapmaları şeklinde ortaya konabilir.

Emperyalizmin bir sistem olarak batmakta olduğu şartlarda böylesi bir sonuç hafife alınmaması gereken, emperyalizmin kendi ininde, kendi halkına karşı teşhirini hafifleten vede baş belası bölgeleri-ülkeleri emperyalist sistem dışı tutarak, fabrikaları üretime kapatmak yerine ülkeleri üretime kapatarak ‘olumlu yıkım' prensibini aşırı uca taşıyarak ve bu uygulamanın barbar sonuçlarını kendi üstünden atarak -aklı sıra atarak- dünyayı ve ülkeleri yönetme yöntemidir.

Ülke içi unsurlar ‘insancıl-demokrat' görüntü verilen işbirlikçiler olabileceği gibi (Zimbabwe'de Mugabe'ye karşı olan muhalefet) milletin özgürlük savaşçısı görünümlü mafyacı çeteler (Kosova) de olabilirler. Önemli olan şey grubun emperyalist uşağı, varlık ve geleceğini dünya emperyalist sistemine bağlamış, en radikal görünümle ortaya çıktıklarında bile dünya kapitalist siteminin korunmasını temel alan (İran) yani komünizme yönelmemiş grublar olmalarıdır.

B) Fabrikaları üretime kapama, tarlaları üretime kapama vb., yöntemler, yani ‘olumlu yıkım' adı verilen yöntemler artık işe yaramamaktadır. Ülkeleri üretime kapamak, ülkeleri dünya emperyalist siteminde süren üretim ve ticaret ilişkilerinin dışına atmak, emperyalist sistemin dünya çapında varlığını korumak ve işleyişini sürdürmek için gerekli yöntem haline gelmiştir. Bu yöntemin kullanılışının Afrika'da vardığı boyutlar herkesin malumdur.

C) Geri ülkelerin yönetiminde ülkenin başına geçirilen ‘demokratik', ‘islamist' ve/veya faşist klikler belirli bir şekilde kemikleşip kendileri için işler yapmaya ve para biriktirip depolamaya başladıklarında onların devrilmesi hem onların oluşturdukları gücü (şu veya bu yabancı emperyalist güce karşı kullanmak ihtimali belirmiştir-Irak) kırmak için, hem de depolanmış paralara el koymak için gerekli hale gelebilmektedir (Türkiye'de Menderes, Kıbrıs'ta Denktaş, İran'da Şah).

Bu sonuç bahsi geçen grubun iknası şeklinde (Şili'de Pinoşet) olmazsa o grubun demokrasiye zorlanıp demokratik yöntemlerle bitirilmesi (Türkiye'de Ergenekon davası), savaşla yok edilmesi (Irak'ta Baasçılar ve Baascı -Saddamcı- devletleri), kitlesel ayaklanmaların örgütlenmesi (tüm Doğu Avrupa ülkeleri-Türki cumhurriyetler), veya başlamış ayaklanmaların hem ayaklanmanın istenmeyen sonuçlar vermesini önlemek hem ülkenin başındaki bela haline gelme ihtimali olan grubu devirmek için kullanılması (İran-şah)

D) Her ne kadar emperyalist ülkeler arası çıkar çatışması etrafında çeşitli ülklerde farklı büyük güçler kendi gruplarını örgütleselerde, ve bu gruplar arası çatışmaları da örgütleseler de (seçimler üzerinden veya portakal renkli kitle ayaklanmaları-kadife devrimler örgütlemeleri vb üzerinden) bu çatışmalarda Batılı emperyalistlerin ve onların yakın parçası olan Türkiye gibi ülkelerin tüm farklılıklarına rağmen elele verdikleri, ortak amaçlar güttükleri görülmelidir. Saddam AB emperyalistlerinden, hatta Rusya, Çin ve Japonya'dan çok şeyler ümit etti ama görüldüğü gibi umduğunu bulamadı.

E) Ülke içinde ve ülkeler arasında savaşlar örgütlemek: Bunun en tipik örneği Yugoslavya'dır. İran-Irak savaşı bir başkasıdır. Kafkaslardaki Rus karşıtı ayaklanmalar, Çeçen ayaklanması vb bir diğeridir. Ve şu anlarda Doğu Asya'da savaşlar planlanmaktadır. Hindistan, Pakistan, Çin, Kuzey Kore vb'nin nülkleer silahların da kullandıkları savaşların kışkırtılması emperyalist sistemin içinde bulunduğu konumda bizim için şaşırtıcı olmayacaktır.

Ülkeleri savaşlarla, ülkeleri bombalayarak ‘taş devrine' geri götürmek siyaseti kullanılmaktadır. Taş devrine geri gitmiş bir ülke bir de dünya ticari sisteminden soyutlanırsa, Sovyet ülkesinin de olmaması şartlarında, kendini yeniden toparlayabilmekte büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Böylesi zorlukların üstünden gelmek için ise oldukça büyük ve güçlü bir ülke olmak gereklidir, veya dünya emperyalizmine karşı ülkeler arası işbirliği gerekecektir -yoksa taş devrinde yaşamaktan kurtulmak imkansızlaşacaktır.

F) Ambargolarla yıkım ve ülkelerin emperyalist sistem dışı tutulmaları -alternatif bir Sovyet ülkesinin var olmadığı şartlarda- bahsi geçen ülkenin ilerlemesinin, sanayileşmesinin hemen hemen imkansız hale getirilmesi, ülkelerin bu yöntemlerle yıkıma götürülmeleri sonucuna varmaktadır. vb vb.

  1. Tunus'ta başlayan ayaklanmanın kıvılcımı bir gencin kendisini yakmasıydı. Bu ayaklanmanın doğrudan sebebiydi. Açıktır ki böyle bir kıvılcımın böyle bir ayaklanmaya yol açabilmesi için ülkede, halk saflarında birikmiş bir yıkım ve çaresizlik temelinin var olması gereklidir. İyi ama böyle bir ayaklanma karşısında Bin Ali'nin pılını pırtısını toplayıp gitmesinin temelinde ne yatmaktadır? Hakim sınıf saflarında idare etme yeteneğinin tükenmesi mi? Açık ki öyle!

Ama tükenen nedir?

Bin Ali ve grubunun yönetme yeteneğinde hiçbir azalma olmamıştır. Nasıl ki Şah'ın yönetme yeteneğinde de -tüm halk nümayişlerine rağmen- bir azalma yokduysa da. Gerek Şah gerekse Bin Ali grubu açısından tükenen yetenek yabancı emperyalistlerin bu gruba sunduğu desteğin kesilmesidir. Şah kitlelerin üstüne orduyla gitmek ve onları katlederek ayaklanmaya son vermek istediğinde, böylesi yöntemleri bizzat kendileri hazırlayan ABD ve diğer emperyal gücler bu sefer ve Şah'a bu izni vermediler. Bu da onun yıkımı anlamına geldi. Şah ve çevresi, tüm taşınamaz mal varlıklarını geride bırakarak ve ancak taşınabilir ve gizli bankalarda depolanmış taşınabilirleriyle kaçtılar. Bin Ali ve grubu Bin Ali'yi postalayıp kendileri varlıklarını sürdürme planı yapmaya çalıştılar. Ve malum olduğu üzre bu plan bile yabancı emperyalistlerin kabulü dışında kaldı: İsveçli ve Alman şahıslar arabaları silah ve cephanelik deposu olarak, arabalardan askerlere ateş açıp bu ateş açmayı Bin Ali grubunun yaptığı intibaını oluşturup Ordu askerleriyle Bin Ali'nin ordu ve polisleri ve guruba ait olan sivil-gizli- silahlı çetelerini bitirme işini başlattılar. Yani yabancı emperyalistler Bin Ali grubunu bitirmekte kararlılar ve bu işi halka ve orduya yaptıracaklar ki yeni yönetici grup tamamiyle kendilerine bağımlı ve güçsüz bir grup olsun ve denileni yapsın.

Malum olduğu gibi Irak'ta Şii grupların kitlesel kutlamları sırasında arabaları ‘el yapımı' bombalarla dolu olan ve Arap kıyafetlerine bürünmüş, İngilizlerin gizli gerilla gücü olan SAS üyesi askerler yakalanmışlardı. Bunlar hali hazırda gerek Şii gerkse Sunni kitlesel gösterilerinde patlayan bombalar ve katliamlar ve böylece bu grubların dini-mezhep farklılıkları temelinde birbirlerini katletmeye başlamaları döneminde yakalanmışlardı. Benzeri olayların daha sene 1950'lerde Denktaş ve TMT tarafından yapıldığını Denktaş kendisi anlatmıştı: Camileri TMT tarafından bombalayıp Rumları suçlama olayları-benzer-ters yönden- olayları Rum faşoları da yapmıştı.

Demek ki bir yandan ülke içi söz konusu olduğunda yönetici grup açısından yöntemez duruma gelmek söz konusu değildir. Ama göz var nizam var yönetici grup yönetmez duruma gelmektedir. Çünkü yönetici grubların ‘ülke içi' durumları söz konusu değildir. Yönetici grublar dünya emperyalizminin tutarlı parçaları haline gelmişlerdir ve tutarlı parçlar oldukları-olabildikleri oranda hükümet olabilmektedirler. Dış emperyal destekler grubtan desteklerini çektikleri anda bahsi geçen grup havluyu atmaktadır, çünkü yönetmeyeceğini anlamaktadır. Saddam ve Baasçılar gibi aşırı direnç göstereneler -ajanlarla ve- savaşla yok edilmekte, veya imkan bulunduğunda yavaş yavaş ve üstten işbirliğiyle temizlenmektedirler (Türkiye'de Ergenekoncular). Bunların yenilgileri de kaçınılmaz olmaktadır: çünkü bunların amacı emperyal dünya sistemi içinde hükümet etmek ve ülkeyi yönetmektir, emperyallerde bunu onlarla yapmak istemediklerinde ya bittiklerini kabul edecekler ya da direnirlerse iş komediye dönecek (Türkiye'de Ergeneokoncular) ya da Saddam gibi yok edilmeyle sonuçlanacaktır. Dikkat edilmelidir, gerek Saddamcılar gerekse Ergenekoncular emperyalistlere karşı direnişi örgütlenmenin tek imkanı olan komünistlerin en azılı düşmanları arasındadırlar -iyi ama komünistlersiz de bu iş olmaz. Görüldüğü gibi yapamıyorlar.

Benzer durum dün Denktaş ve grubu için KKTC'de geçerliydi. Teslim oldular ve çekildiler. Bugünlerde de Eroğlu grubu için aynı şeylerin düşünüldüğü intibaı uyanmaktadır. Eroğlu anlaşılan teslim olmuş ve belirli yönelimleri kabullenmiştir -ama TC'den aktarma paralarla var olan ve büyüyen Eroglu-UBP-takımının bitmesi gekiyor gibi bir durum hissedilmektedir. Eğer böyle bir karar alındıysa UBP ve Eroğlu takımı ülkeyi yönetmez hale geldikleri için mi biteceklerdir yoksa dışarıdan birileri onların ülkeyi yönetmez hale geldikleri sonucuna vardıkları için mi -yoksa bu ikiside aynı sonuca yol açtığı için mi? Tabii ki hepside!

Tunus'ta halk ayaklanmasının bitmemesi ve ordu ile Bin Ali grubunun silahlı güçleri arasında çatışmaların var olmasının nedenlerinden biri, bu işlerin yabancı emperyalistler tarafından Bin Ali grubu yok edilinceye kadar sürdürülmek istenmesidir.

Bu şartlarda Komünist bir merkezin ve komünist bir liderliğin, işçilerle bağ içinde böyle bir yapılanmanın olmaması işlerin tamamıyla emperyalistlerle bağıntılı gruplar arası çatışmalar olarak kalmasına ve bu çatışmalar da bu hain gruplar tarafından halkın katlinin dahi kullanılmasına ve de sonucun gerek ülkelerin yok olması, gerekse ülkelerin emperyalistlerin isteğine uygun yönetimi vb şeklinde, ama kesinlikle halkın istek ve arzuları dışında bir sonuca yol açmaktadır.

4.Bu şartlardan, yani halk ayaklanması şartlarından komünistlerin bu ayaklanmalardan yararlanması ve bu ayaklanmaların komünist bir devrimle taçlandırılması mümkün değil midir?

Tabii ki mümkündür!

Ve tüm dikkatler bu sonucu elde etmeye yöneltilmelidir.

5.Tunus'ta Bin Ali diktatörlüğünün devrilmesinin "iç ve dış düşmanlara karşı elde edilen zaferi tamamlamak" amacıyla ortak bir cephe oluşturuldu. Cephenin kuruluşunun ilan edildiği açıklamada, "14 Ocak Cephesi" olarak adlandırılan cephe bir de bidirge yayınladı. Bildirgede, Cephenin acil görevleri şöyle sıralandı:

1- Mevcut Gannuşi hükümeti ya da eski rejimin işaretlerini taşıyan tüm hükümetleri devirmek

2- Bin Ali'nin partisi RCD'yi dağıtmak, halka ait olan binalarına ve banka hesaplarına el koymak

3- Halkın ve ilerici güçlerin, siyasal birliklerin sendikaların ve gençlik örgütlerinin güvenini kazanabilecek bir geçici iktidar oluşturmak

4- Temsilciler Meclisi, danışma konseyi, anayasa mahkemesi gibi eski rejimin politik yapılarını dağıtarak kurucu meclisin oluşumunu sağlayacak seçimler için hazırlık yapmak. Yeni ve demokratik bir anayasa hazırlayarak halkın siyasal, ekonomik ve kültürel haklarını güvence altına almak.

5- Halkın parasını çalanlar, rüşvet alanlar; tutuklama, işkence ve öldürmelerin sorumluları yargılanmalıdır.

6- İşsizler için istihdam yaratılmalı, sosyal ve sağlık güvencesi sağlanmalı, işçilerin alım gücü yükseltilmelidir.

7- Ulusal bir ekonomi modeli hazırlanmalı, özelleştirilen kurumlar kamulaştırılmalı, liberal kapitalist yaklaşımdan bağımsız bir ekonomik ve sosyal politika izlenmelidir.

8- Bireysel ve kamusal haklar garanti altına alınmalı, gösteri, yürüyüş, basın, inanç ve ifade özgürlüğü sağlanmalı bu nedenlerle cezaevinde bulunanlar için genel af ilan edilmelidir.

9- Cephe, Arap dünyasında ve diğer ülkelerde Tunus halkına verilen destekleri selamlar ve bu halklara, desteklerini sürdürme çağrısı yapar.

10- Cephe, halka, ilerici ve demokratik güçlere amaçlarına ulaşıncaya kadar mücadelelerine ve özellikle sokak eylemlerine devam etme çağrısında bulunur.

11- Cephe, komiteler, yerel örgütler ve kendiliğinden oluşan birlikleri selamlar ve bu örgütlerin yayılması çağrısı yapar.

Tunus İşçileri Komünist Partisi Ulusal Demokratik Emek Partisi Sol İşçiler Birliği Nasırcı Hareket Ulusal Demokratik Hareket Ulusal Demokratlar Baas Hareketi Bağımsız Solcular

Tunus'taki gelişmeler Tunus İşçileri Komünist Partisi ve demokratik-devrimci müttefiklerinin iktidarına yol açarsa tüm insanlık için ileri bir adım atılmış olacaktır.

Türkiye ve Kıbrıs'ın tüm devrimci ve demokratik güçlerini Tunus İşçileri Komünist Partisi ve müttefiklerinin iktidarını talep etmeye, Tunus halkının yabancı emperyalistler ve onların yerli işbirlikçilerine karşı bu ayaklanmadan zaferle çıkmalarını desteklemeye çağırıyoruz!