HALKIN KARAR VERMESİNDEN İYİSİ YOKTUR!

Cuma, 27 Mayıs 2011

Tufan Erhürman, 3 Mart 2011'de "Demokrasinin gereği" başlıklı bir yazı yazdığında ona hitaben demokrasiye yaklaşımındaki bazı zaaflarını anlatan bir yazı yazdık. Şimdi de Cenk Mutluyakalı yoldaşın Yenidüzen internet sayfasında, 21 Mayıs tarihli "Sandıkları Kuralım, Halk Karar Versin" başlıklı yazısı üzerine C. Mutluyakalı yoldaşa demokrasiye yaklaşımındaki bazı zaaflarını anlatan bir yazı yazıyoruz. Demokrasi konusu hafife alınmamalı. Hele hele ABD başkanı Obama'dan tutunuz TC başbakanı Erdoğan'a kadar herkesin demokrasiyi çok sevdiği, hem de demokratik olduğu müddetçe devrimi bile çok sevdiği bugünlerde konuyu ele almakta yarar vardır. Dolayısıyla daha önce T. Erhürman, bu sefer de C. Mutluyakalı'yla bağıntılı olarak yazdığımız demokrasi yazılarının Kıbrıs diye bir sorunu olan, Kıbrıs'ta demokrasi diye bir sorunu olan, Kıbrıs sorununun çözülmesi diye bir sorunu olan herkes tarafından ele alınıp değerlendirilmesi ve demokrasi, demokratik devrim vb konusunda fikir belirtmesi ve bu fikir belirtme işini yaygınlaştırması iyi olacaktır. Bakmışsınız Facebook devrimi olmaz da yazışmalı ve konuşmalı demokratik devrim olur! ABD ve TC'ye de sırtımızı dayamışken neler neler olur bu memlekette -Biz onlara sırtımızı dayadık da ne oldu deme Ferdi yoldaş. Sen sus! Hay Allah! Hem doğrudan demokrasi diyoruz hem de Ferdi'ye sen sus diyoruz. Olmadı. Sen de konuş Ferdi yoldaş, ama lütfen 'has...r'ci Arif Hocamız gibi hiçbirşey söylemeyen türden bir konuşma olmasın. Arkasını TC ve ABD'ye dayayıp da birşey becermeyenler uzun uzun anlatsın nedenlerini.... Bakarsın Arif Hoca da aşka gelir o da anlatır TMT'yi.... Gelelim Cenk yoldaşın yazısına. Herşeyden önce ve bu yazıdaki temel fikir olarak seçimle ve verilmiş sözlerle başa gelip de, tüm hükümet dönemlerini verdikleri söze ters düşen işler yaparak harcayan her hükümetin başına bela olacak olan ve verdikleri sözlere ters düştükleri her konuda referandum düzenlenmelidir fikrini sonuna kadar destekliyoruz. T.Erhürman yoldaşın da benzer fikirlerini desteklemiştik. Biz destekleriz. Lenin destekler de biz niye desteklemiyecektik ki? Bizim neyimiz fazla? C. Mutluyakalı yoldaşın referandum talabini sonuna kadar destekliyoruz.

  1. Referandumlar Referandumların uzak ve yakın geçmişleri oldukça enterasandır. F. Engels demokrasiyi ele alırken, demokrasinin ve hatta onun en gelişmiş şekli olarak Referandumların dahi burjuvazi tarafından kendi yönetimlerini sürdürmek için kullanılabileceğine işaret ediyor. III. Napolyon referandum yöntemini kullanmış. Ve halk oylamasıyla, halkın oylarına dayanarak istediği işleri yapmış. Referandum'un böylesi kullanımının örnekleri TC'de de vardır. 1980 Askeri darbesi sonrasında anayasa referandum ile onaylandı. Avrupa'da da örnekleri vardır. Bir ülke referandumda istenilen sonucu çıkarmazsa bir yolu bulunup aynı konuda ikinci bir referandum örgütleniyor ve istenilen sonuç binde bir oy farkla geçtiğinde referandum olayı bitiyor. O da olmadı, ele alınan konuda birkaç değişiklik vede o değişikliklere bağıntılı bir yorum ile artık ele alınan konunun referanduma gitmesine gerek yok denebiliyor. Veya ve başka bir değişle "where there is a will there there is a way" (İstek olan yerde yolu da vardır)! Yani ve hani hem yasa vardır hem de üstüne üstlük yasaların yorumları vardır... Yasaları 'normal' bir kafa şöyle yorumlarken cebini şişirmek isteyen bir hakim efendi öyle yorumlarsa yorumlar. Çık işin içinden çıkabilirsen.... 'Demokrasi deyip geçme tanı Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı..' demiş ya şair! Ondan işte!

  2. Referandumlu doğrudan demokrasi Tabii ki İsviçre'de referandumları kullanan bir doğrudan demokrasi yöntemi vardır. Ama tam da burada tartışma gerekliliği vede tartışmamamızın zararları ortaya çıkıyor. Biz bu konuyu T. Erhürman yoldaşa hitaben yazdığımızda değindik. Şimdi tekrar değinmek zorunda kalacağız. Birincisi, İsviçre'de herhangi bir konuda referandum yapmak isteyenlerin belli bir zaman süresinde belirli miktarda imza toplaması lazım. Bu işi yokuşa sürmektir. İkincisi, imza kampanyası sonucu referandum zorunlu hale geldiğinde referandumu mevcut hükümet düzenlemektedir ve kullanılan yöntem hem referandum kararıyla referandum olayı arasını gerektiğinden uzun kılmakta hem de işi bir nevi hükümetin keyfine bırakmaktadır. Yöntem ama Cenk yoldaşın istediği sandık yöntemidir. Sandıkları kurulmakta ve vatandaşlar sandığa gitmektedir! Başka bir şairin dediği gibi: 'Ayın altında kağnılar yürüyordu, Kağnılar yürüyordu, Akşehir üstünden Afyon'a doğru...Afyon'a doğru' Hızlı trene veya uçağa binip de ne yapacaktın, kağnıyla devam... Başka bir değişle internet çağında bu kağıtla imza toplamaktır, sandığa gitmekte neyin nesi oluyor? Birileri modernlik lafazanlığına, yenilik lafazanlığına geldiğinde malgalda kül bırakmaz. Biz Stalincilere demediğini koymaz, dinazordur şudur budur. Ama iş gerçeklerle boğuşmaya geldiğinde her zaman için güzelliğin ve modernliğin başını çekenler Stalin ve onun öğrencileri olmuştur -başkası da mümkün değildir! Tüm bunlara bir de referandum kampanyası sırasında taraflara sunulan olanaklar olayı ilave edilmek zorundadır. Yani üçüncü olarak, birileri elde imza kampanyası için kağıtlar ve kalemler, kapı kapı dolaşıp "abi bir imza ver coçuklar şeker yiyebilsinler" derken, ve birkaç bin bildiriyle ne demek istediğini anlatmaya çalışırken, hem de bunu tüm hayatı boyu burjuvaların fikirleriyle yetişmiş, ve o günlerde de burjuvazinin fikirleriyle bombardıman edilen insanlara meram anlatmak için yaparken, başka birileri elde bolca para, etrafta işsizlikten nefesi kokan ve beş kuruşa çalışmaya hazır milyonlarca insan, ve biraz daha fazla paraya ruhlarını dahi satmaya hazır az biraz sayıda olmayan ve ayrıca entel geçinen ruhsuzlar, tüm radyo ve televizyon istasyonları ve gazeteler vede bilimum imkanlar... Tabii ki III. Napolyon imparator olmak isterse referandum isteyecektir! Şartlar yerinde ise referandum burjuvazi için ve bu haliyle korkulu rüya olmak zorunda değildir. Yani Cenk yoldaşın tıpkı burjuvalar gibi kısıtlayarak sunduğu haliyle referandum kurtuluş değildir, demokrasinin sorunlarını da çözmez. Göz boyamak için kullanılabilinir. Cenk yoldaş böyle bir sonuç mu istiyor? Yani burjuvazinin iktidarını koruyan ve kollayan, burjuvazinin iktidarının ömrünü uzatan, demokrasiyi burjuva şartlar ile kısıtlayan ve dolayısıyla demokrasiyi aşırı olarak kısıtlı kılan bir siyaset formülasyonu ve o siyasetin, o demokrasinin pratik uygulanışı! Yani C. Mutluyakalı ile T. Erhürman aynı zaafları mı paylaşıyorlar?  

  3. Her an ve her konuda referandumlu; internet üzerinden referandumlu; işçilerin, emekçilerin her türlü bilgiye ulaşabildiği şartlarda referandumlu; işçilerin, emekçilerin her türlü konuyu ele alıp üstünde çalışabilecek zaman ve imkana sahip olduğu şartlarda referandumlu bir doğrudan demokrasi. Biz yıllardır bunun kavgasını veriyoruz. Kendine komünist, kendine solcu, kendine demokrat, kendine insansever, kendine iyi bir insan deyip de bu fikirlere karşı çıkabilecek kim olabilir ki? T. Erhürman ve C. Mutluyakalı niye bu fikirleri ve bunların uygulanmasını ele almaktan kaçınıyorlar anlaşılır değildir. Şimdi dönüp desek işte size sınıf savaşı, işte bu yoldaşlar burjuva saflara kazık çakmışlardır vs., tutup derler aman sizde ne kadar şöylesiniz böylesiniz diye... Biz öyle ve de böyleyizdir. Sizler neylesiniz?

  4. "Büyük" bir "elçi"li referandumlu demokrasi. Cenk yoldaş T. Erhürman yoldaşın ülkemizdeki demokrasiyle bağıntılı olarak ele almadığı bir noktayı da devreye sokuyor. Hani demokrasi vardır, demokrasi vardır derler ya... Bizdeki demokrasinin bir özelliğine değiniyor Cenk, "büyük" bir "elçi" özelliğine. Demirel ne demiş? "Demokrasilerde çare tükenmez" demiş. Bizim demokrasi tam Demirelliktir. Seçim desen var, parlemonto desen var, parelementodaki çoğunluğa dayalı hükümet desen var, örgütlenme hakkı desen var, grev hakkı bilem var, var da var. Herşey var ama Cenk gibileri böyledir işte. İllah pimiş aşa soğuk su katacak. Hükümetin hakları kısıtlıymış da falan da filan... "Büyük" bir "elçi" varmış ki hükümetin de üstündeymiş de memleketi o yönetiyormuş da falan filan diyor. Cenk'e birinci soru şu: iki tane referandum önerin var, niye bu konuda da bir referandum önerin yok? Niye bu halk bu elçi konusunda da referandum talep etmiyor? Daha doğrusu bu halkın önüne geçmiş olan siyasiler bu konuda referandum talep etmiyor? Biz 1960 anlaşmaları ile İngiltere, Yunanistan ve Türkiye'ye tanınan tüm hakların lav edilmesini, bu lav ediş temelinde tüm İngiliz, Yunan ve Türk askerlerinin adamızı terk etmesini referanduma götürüyoruz. Evet mi hayır mı! Sandıklar kurulsun, halk kararını versin. Doğru ama, bakın ne diyor Obama? Demokratik olarak, barışçıl olarak herşey yapılabilinir. Devrim yapılabilinir. Bireyler kendilerini yönetme tarzlarını değiştirebilir. Haklarıdır. Yaşasın demokrasi ve barış. Var mı bundan ötesi? Neymiş "büyük" bir "elçi" hükümetin üstünde tavır takınıyormuş. "Ne hakla" diyorsan demokratik olarak referandumu formule et ve olayı referanduma götür. TC mi karşı çıkacaktı. Katiyyetle. TC başbakanı mı karşı çıkacaktı? Katiyetle. "Büyük" bir "elçi" mi karşı çıkacaktı? Katiyyetle. İngiltere ve Amerika karşı çıkmaz. O halde Yunaistan da karşı çıkmaz. İstenen şey demokratik bir hak. İstenen şeyi elde etme yöntemi aşırı demokratik ve barışçıl. Yani tam Obamalık! O halde... Derdiniz nedir anlayamadık. Bugünler internet üzerinden doğrudan demokrasi talep etme ve Obamayı seyretme günleridir. Erdoğan'ın da hoşuna gidebilir bu oyun! "Büyük" bir "elçi" ninde!

  5. Yorum! Unuttuk. Demokrasi var demokrasi var. Neyin demokrasi neyin barışçıl vs. olduğuna birilerinin karar vermesi gereklidir. Cezayirde Müslüman Kardeşler büyük oy farkıyla seçimleri kazanıyor, ordu tepelerine biniyor. "Niye tepelerine bindin" diyen de olmuyor. Sen onların tepelerine bin, petrolü bana ucuza sat, benden de bolca silah al, budur işte demokrasi diyor. Filistin'de Hamas yine ve aynı şekilde, seçimleri kazanıyor ve yine aynı durum. Vay ne hakla... İran'da yine aynısı. Koskoca Cumhurbaşkanı seçimle başa geliyor ama yaran yaranabilirsen birilerine.... Afganistanda seçimler oluyor, orada demokrasi oluyor. Irak'ta da demokrasi oluyor. Kuzey Kıbrıs'ta da demokrasi oluyor. "BM'ler bana izin verdi o halde yaparım" Libyayı bombalarım o benim "demokratik hakkım" oluyor, veya yok bu iş BM'de halledilmez İsrail'e konuşmak lazım oluyor. Dedik ya yorum işi. Bu barışın altında da çapanoğlu çıkıyor. Adamlar dişlerine kadar silahlı, ellerinde olmayan silah yok, ama sen herşeyi barışçıl yapacaksın; ve ama sen herşeyi barışçıl yapsan da adam yapılan işi yorumladığında demokratik ve barışçıl bulmazsa demokrasi ve insan hakları vede bilimum haklar adına tepene binme seni bombalama ve öldürme hakkını ve olanağını elinde tutuyor -bu arada sana kendini savunma olanağını ve hakkını da yasaklıyor. Fukara Gaddafi'ye bakın. İngilizler yıllardır Krallık taraftarlarını örgütledi, Gaddafi'nin üstüne saldı, en sonuncusunda adam kendini korumaya kalkınca da vay sen halkını öldürüyorsun. Adamın oğlunu öldürüyorlar ve vay siz benim oğlumu öldirdünüz derse de gene suçlu oluyor. vs... Stalin anayasası ırkçılığı yasaklıyor, ulusların ayrılıp ayrı devlet kurma hakkını tanıyor, insanlara her türlü haksızlığı yasaklıyor, herkese oy hakkı tanıyor ve seçmenler seçimlerde bayram yapıyor...ama Stalin diktatör, ırkçı yasalarla siyahlara aynı otobüse girmeyi yasaklayan, aynı çeşmeden su içmeyi yasaklayan, başka ulusların kendilerini yönetmelerine yasak koyanlar demokrat! Truman'la Çörçili bilmeyen var mı? Stalin'in önerliğinde Sovyet Hükümeti savaş yapmak insanlık düşmanı suçtur diyor ve bunu yasa haline getiriyor. Stalin'in önderliğinde Sovyet Hükümeti savaş propagandası yapmayı yasaklıyor ve bunu insanlık düşmanı suç haline getiriyor, ama dişlerine kadar silahlanan, atom silahlarının yasaklanmasına karşı çıkan, biyoljik ve kimyasal silahları dahi geliştiren ve savaşın yasaklanmasına karşı çıkanlar barışseverler ilan ediliyor, Stalin ise savaş taraftarı.... Bu işler yorum işidir ve son tahlilde güç işi... İşte bu nedenledir ki Sovyetler'in Stalin'in Sovyetleri olması bittiğinden bu yana insanlık insanlık dışı canavar olan burjuvaların elinden çekmektedir vede çekecektir. Birleri bizim onların bu demokrasi olayına kandığımızı sanıyorlar galiba? Yok öyle bir şey. Biz bu canavarlarımızı vede cavavar soylu canavarları iyi biliriz!  

  6. İlla da demokrasi, hem de en yaygını ve en genişinden. Engels İngiltere işçilerinin demokrasi şartlarında iktidara geleceklerini o halde görevlerinin demokrasiyi iyi işleterek iktidara gelmek olduğunu söylüyor. Yıl 1881... Bugünlerde bizim gibi ülkelerde emekçi kesimler çoğunluktadırlar ve onların demokrasiden kaybedecekleri hiçbirşey yoktur. Demokrasiden kaybedecek olan ve demokrasiye her zaman için karşı çıkacak olanlar burjuvalardır. Bize düşen demokrasiyi izah etmek ve uygulama yollarına kafa yormaktır, çünkü işçilerin emekçilerin yönetim yöntemi her geçen gün genişleyen bir demokrasi olmak zorundadır. Stalin'in yöntemi olmak zorundadır. O halde Cenk yoldaşla ve tüm demokrasi sevenlerle, tüm barış taraftarlarıyla el ele barışın savaşa karşı zaferi, demokrasinin her geçen gün daha geniş şeklinin demokrasinin her geçen gün daraltılan şekline karşı ve burjuvaların ve faşistlerin kan döken, savaş diktatörlüklerine karşı zaferi için ele ele mücadele etmemiz lazım. İş gününü dört saat geçinmek için işleme, dört saat yerel ve milli hükümetleri yönetmek için işleme olarak ele alacak olan ve demokrasiyi her konuda ve her an referandum olarak ele alacak olan bir hükümet oluşturmak için iş başı yapmalıyız. Bu kuzey Kıbrıs'ta meydanlarda uygulanan doğrudan demokrasi şeklinde elde edilebilinir. BMBP ve referandumlar dönemlerinde önerdiğimiz vekillerin o büyük toplantılarda ve meydanlarda seçilmesi ve onların yine herkesin gözü önünde hükümeti oluşturması ve böylece seçimler sonucu parlementoda oturan ama doğru çalışmayan vekillerin ve onların hükümetlerinin lav edilmesi demokratik bir yöntem, bir referandum, bir doğrudan demokrasi yöntemidir. Bu yöntemin bir demokrasi yöntemi olduğu, bu önerilenin demokratik bir yöntem olduğu bugün herkes tarafından kabul görmektedir. Obama, Cameron, Sarkozy bunlar da bunu kabullenmiş ve dahası destekler konuma gelmişlerdir. (Kim bu öksürüp duranlar? Çok büyük saygısızlık. ) O halde Cenk ve Tufan yoldaşlar ve Kıbrısın tüm demokratları doğrudan demokrasi olayını seçimler veya hükümetlerce ayarlanacak ve sandık kurularak yapılacak referandumlar kıskacında tutmamalıdırlar. Demokrasinin kapısı açık olmalıdır. Yöntemleri ve yolları açık tutulmalıdır. Demos ne isterse ve nezaman isterse demokrasi o olmalıdır! Hadi Cenk yoldaş. Girelim bir alamete, çıkalım selamete....