Doğrudan Demokrasi mi, Burjuva Demokrasisi mi?

Pazartesi, 11 Temmuz 2011

Tufan Erhüman yoldaş 4 Temmuz 2011tarihli "İşinsanları sendikalara karşı" ile ilgili yazısında"Post Marksistler"den bir alıntı yapıyor ve onlarla ilgili görüşler sunuyor. Ele alınan konuyla bağıntılı olarak böyle bir şeye neden ihtiyaç duydu diye sormak gerekli. Okuyucuların gerekçe ihtiyacını karşılamak içinmiş? O da ne demekse artıkın onu da Tufan Erhüman yoldaş bilir. Bu soruya bizim bulabildiğimiz tek cevap kendisinin "Post Marksistler"liğine gerekçe bulmak için olacak. Tufan Erhüman'dan okuyalım:

'Marks ve Engels'in sınıf mücadelesinin devamlılığı tezi, devrim sonrasında sınıfsız bir toplum yaratılacağı öngörüsü noktasındaki ayrışma bir yana bırakılırsa, bugün için, Laclau ve Mouffe gibi "post-Marksistler"ce de savunuluyor. Yani, günümüz toplumlarında sınıf çatışmalarının devamlılığı noktasında klasik Marksistlerle "post-Marksistler" arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmuyor. "Post marksistler"in sınıflar arasındaki çatışmaların yanına başka bazı çatışmaları da eklemesi, sınıf çatışmasını görmezden geldikleri anlamına gelmiyor. Bu alanda teorik bir tartışmaya girmek niyetinde olmamakla birlikte, okuyucuların gerekçe ihtiyacını karşılamak için önde gelen "post-Marksistler"den sayılan Laclau ve Mouffe'un "Hegemonya ve Sosyalist Strateji" isimli kitabın ikinci baskısına yazdıkları önsözden bir alıntı yapmakta yarar var: "Bizim yapıtımızda merkezi rol oynayan antagonizma kavramı, her tür nihai uzlaşmayı, herhangi bir akılcı konsensüsü, bütünüyle kapsayıcı bir ‘biz'i baştan olanaksız kılıyor ... Çatışma ve bölünme, bize göre, ne yok edilmesi arzulanan ama yazık ki edilemeyecek rahatsızlıklardır, ne de -tikelliklerimizi bir yana bırakıp akılcı benliğimizle davranmaktan aciz olduğumuzdan ötürü- asla ulaşamayacağımız, ama ulaşılacak ideal olarak arzuladığımız bir uyumun gerçekleşmesini engelleyen ampirik engellerdir. Biz çatışma ve bölünme olmaksızın demokratik bir siyasetin olanaksız olacağına inanıyoruz. Çatışmaların nihai bir çözümünün er ya da geç mümkün olduğuna inanmak ... demokratik projenin zorunlu ufkunu sağlamak değil, tersine onu tehlikeye atmaktır" (s. 22). Görüldüğü gibi, bu iki "post-Marksist", çatışmayı reddetmek bir yana, onun herhangi bir zamanda tamamen ortadan kalkacağını dahi kabul etmemektedirler. Dolayısıyla, sınıfsız toplum ideali çerçevesinde klasik Marksistlerden ayrılmakla birlikte, "post-Marksistler"in de, sınıflı toplumlarda sınıflar ve katmanlar arasında nihai bir uzlaşmayı mümkün ya da istenen bir şey olarak gördüklerini söylemek mümkün değildir.' Tufan Erhüman ayrılığın sınıfsız toplum idealinden ibaret olduğunu söylerken burjuvazinin sınıfsız toplumu imkansız kılan siyasi teorik kurnazlığını gözlerden gizliyor. Post-Marksistler gayet basitçe sınıflı toplumlarda sınıflar arası antagonizmayı savunmuyorlar. Onlar sınıflı toplumlarda antagonizmanın kattiyetle aşılamıyacağını ilan ediyorlar. Malum olduğu üzre sadece kapitalist toplum sınıflı toplum değildir. Burjuvazinin iktidarının devrildiği sosyalist toplumun ilk aşamalarında sınıf olarak burjuvazinin de mevcudiyetini koruduğu bir dönem olabilir. Her halükarda sosyalist toplum dönemi tüm üretim araçlarının proleter devlet mülkiyeti olarak ortak mülkiyeti elde edilinceye kadar sınıflı toplumdur. İşte Post-Marksistler sadece kapitalist toplumda değil, ve ama bilhassa sosyalist toplumda da antagonizmanın, uzlaşmaz catışmaların varlığını ilan ederek sonu gelmeyen bir sınıf mücadelesi önermektedirler. Bu öneri burjuvaziyle proleterler arasında sonu gelmeyen bir sınıf mücadelesi önerisidir. Yani burjuvazinin varlığının sonunun gelmeyeceğinin önerisidir. Bu öneri devrimci bir öneri adı altında Bettleheim tarafından Mao ve Kültür Devrimi referans verilerek detaylı bir şekilde formüle edilir. (Bakınız: Tarihi Materyalizmin Çarpıtılıcığında Zıtların Birliği). Bu temelleri arasında tabii ki Mao ve onun Kültür devrimi sırasında önerilen 'sınıf mücadelesini sosyalizm şartlarında sürdürmek' siyaseti vardır. Bu siyaset sosyalizm şartlarında burjuvazinin (binlerce yıl) varlığını sürdüreceğini ve dolayısıyla da sosyalizm şartlarında burjuvaziyle proleterya arasında sınıf mücdelesinin 'uzun süre' süreceğini ilan eder. Bu öneri soyalizimin inşasını imkansız kılan, sınıfsız topluma geçişi imkansız kılan bir teoridir. Burjuvazinin sosyalizm şartlarında varlığını ilan etmek, burjuvalı soyalizm inşası teorisidir. Yani sosyalizmi inşa etmeme teorisi, burjuvaziyi ve dolayısıyla kapitalizmi yok etmeme teorisidir. Bahsi geçen post-Marksistlerin yaklaşımının ne kadar hayvanca bir yaklaşım olduğu da açıktır. Bu hayvanlar, yani post Marksistler, biz insanların sınıflar arası çatışmayı aşamayacağımızı ilan ediyorlar ve onu bireylerin aşılamıyacak zaaflarına bağlamak istiyorlar. Orada da durmuyorlar. Bu hayvanlar, bunlara denebilecek başka kavram bulmak imkansız, pardon bulunabiliyormuş, bu hayvan oğlu hayvanlar, bir de tutumuşlar demokrasi istediklerini vede demokrasiyi korumak için sınıflar arası çatışmanın kaçınılmaz olduğunu, demokrasi için antagonist çatışmaların kaçınılmaz olduğunu, böylesi antagonist çatışmalara son verme çabasının demokrasi düşmanlığı olduğunu ilan ediyorlar. Yani her taraftan kuşatıyorlar insanları akılları sıra. Bir yandan sınıflar arası antagonizma son bulamaz. Yani burjuvaz, yok edilemez. Öbir yandan burjuvazinin varlığı şartlarında kaçınılmaz olan antagonist çatışmalıyla demokrasi (yani burjuva demokrasisi) türünden başka demokrasi, mesela burjuvazinin yok edildiği şartlardaki halk demokrasi de mümkün değildir, çünkü demokrasi demek antagonist çatışma demektir, antagonist çatışma olmamış demokrasi olmaz vede böylesi çatışmaları ortadan kaldırmak isteyenlerde demokrat olamazlar..... Ne güzel değilmi......burjuvazinin yok edilemediği bir yaşam. Hem toplumsal yapılanmada hem siyasette-demokraside- burjuvazisiz olmaz işler. Biz diyoruz Doğrudan Demokrasi, Post Marksistler diyor antagonist çatışmalı, burjuva demokrasisi. Görelim bakalım kim muzaffer olacaktır!