DİYALEKTİK
(ESAS OLARAK F. ENGELS'İN DOĞANIN DİYALEKTİĞİ ADLI YAPITINDAN DERLENMİŞTİR)
Diyalektik, hareketin en genel yasalarının bilimidir.
Madde ve onun ürünleri üç ana alanda ele alınır:
Tabiat, 2. insan Toplumu, 3. Düşünce
Tabiatın hareket ve değişimi çeşitli tabii bilimler tarafından ele alınır. Moleküllerin hareketini inceleyen fizik, atomların hareketini inceleyen kimya, canlıların hareketini inceleyen biyoloji, gök cisimlerinin hareketini inceleyen astronomi, atomun içindeki parçaların hareketini inceleyen çeşitli nükleer fizik dalları vb.
Tabiat bilimlerinin incelediği tabiatın tüm alanlarında geçerli olan, ve bu bilimler üzerinde yükselen, tabiatın hareketinin genel kanunlarının bilimine ise Diyalektik Materyalizm denir.
Toplumsal bilimlerin incelediği toplumun tüm alanlarında geçerli olan ve bu bilimler üzerinde yükselen, toplumun hareketinin genel kanunlarının bilimine ise Tarihi Materyalizm denir.
Canlı ve cansız türleriyle tabiat maddenin bir ürünüdür. İnsanlar da tabiatın bir ürünü, insan toplumu ve düşünce de insanların ürünleri, yani onlar da maddenin ürünleridirler. Dolayısıyla, maddenin ve onun ürünlerinin hareket ve gelişmesinin bu üç alanda da geçerli olan en genel yasaları vardır. Bu kanunlar işte diyalektik biliminin sergilediği, diyalektik hareketin kanunlarıdırlar. (Not 1)
Bu kanunlar dört tanedirler:
Niceliğin niteliğe ( ve niteliğin niceliğe) dönüşmesi kanunu.
Yukarıdaki kanun, yani bu iki zıttın birbirine dönüşmesi kanunu, bize otomatikman diyalektiğin bir diğer kanunu, Diyalektik hareketin esasını oluşturan kanunu sunar: zıtların birliği, birbirine dönüşmesi, birbirini yadsıması kanunu.
Yukarıdaki kanun, yani genel olarak zıtların birbirine dönüşmesi, bize otomatikman diyalektiğin bir diğer kanunu sunar: yadsımanın yadsıması, çelişmeli gelişme kanunu.
Yukarıdaki kanun, yani zıttını yadsıyan bir zıttın tekrar, daha üst düzeyde, zıtlına dönüşmesi, bize otomatikman diyalektiğin bir diğer kanunu sunar: dairesel hareket.
Niceliğin niteliğe (ve niteliğin niceliğe) dönüşmesi kanunu.
Su örneği gayet iyi bilinen bir örnektir: suyun bir niteliği onun sıvılığıdır. Halbuki su 0 dereceye kadar soğutulursa, yani ısısı nitel olarak değiştirilirse, 0 dereceye kadar değiştirmediği sıvılık niteliğini aniden yitirir, katı halini alır, buz olur. Veya 100 dereceye kadar ısıtılırsa, yani ısısı nitel olarak değiştirilirse,100 dereceye kadar değiştirmediği sıvılık niteliğini aniden değiştirir, gaz halini alır, buhar olur.
Burada niceliğin aniden, sıçramalarla nitel bir değişikliğe yol açtığını görürüz. Nicelik değişiklikleri (ısıdaki değişiklikler) nitelik değişikliğine, suyun halindeki (sıvı halindeki) bir değişikliğe (katı veya gaz haline) yol açmıştır. Niceliğin niteliğe dönüşmesi kanunu işte bu olguyu yansıtır. Niteliğin niceliğe dönüşmesi de bu örnekte, mesela suyun buhar haline gelmesi halinde onun hacmıyla ilgili olarak gayet barizdir. Sıvı halinde görecel olarak az hacime sahip olan su, gaz halinde aniden çok daha büyük bir hacime kavuşur. Suyun geçirdiği nitel değişiklik, sıvı halinden gaz haline dönüşmesi, suyun ısısının nicel değişmesinin bu ürünü, onun hacminin nitel olarak yeni bir karakter kazanmasına yol açmıştır, daha önce santimetre küplerle ölçülebilen suyun hacmini ölçmek için artık metre küplere ihtiyaç vardır. Buhar makineleri bu olgu üzerine inşa edilirler.
Hem tabiatın tüm alanlarında, hem de toplumun ve düşüncenin tüm alanlarında bu kanunun geçerliliğinin pek çok örneğiyle karşılaşırız.
Buradan şunu çıkarmamız gereklidir: nicelik kendi içinde niteliği barındırmaktadır. Nicelik niteliktir. Nitelik de aynen kendi içinde niceliği barındırmaktadır. Nitelik niceliktir. Nicelik ve nitelik birbirinin zıttıdır. Nicelik şeylerin karakterini, özelliklerini ilgilendirmez. Onu ilgilendiren şeylerin büyüklüğü, küçüklüğü azlığı çokluğu vb.dir. Şeylerin karakterleri, özellikleri niteliğin alanına girer. işte zıtlar böyle kesin olarak biribirlerinden ayrılırlar. Biribirlerini dışlarlar. Gel gelelim olgular bize zıtların bu biribirlerini dışlamaları yanında, biribirlerini içerdiklerini, biribirlerine dönüştüklerini de gösteriyor. Niceliğin niteliğe dönüşmesi kanunu bize bu basit olguyu sunuyor.
Dolayısıyla,
Zıtların birliği kanununun hareketin, yani maddenin esasını oluşturan hareketin metafizik bir hareket (hiç bir değişiklik ve gelişme içermeyen, kendi kendini tekrarlayan hareket türü) olmadığını, diyalektik bir hareket olduğunu (sürekli bir değişme ve gelişmeyi içerdiğini—geriye gidiş de dahil) ispatlayan temel kanundur.
Bu kanun hafife alınmaya gelmez. Zıtların birliği kanunu tüm zıtlar arası ilişkiyi kısaca özetler. Bu zıtların çeşitliliğini, onların gelişmişlik seviyelerini, bunlardan doğan farklılıklarını ve aralarındaki ilişkilerin de farklılıklar içerdiğini anlatmaz. Bu olgu ama,bu kanunun kendini ortaya koyduğu her ilişkide gözlemlenebilir.
Niceliğin niteliğe dönüşmesini gözlemlerlerken, bu kanunun kendini ortaya koyuşunun bir türünü gördük. Ama bir diğer türüne hiç değinmedik. Suyun ısısındaki nicel değişiklikler suyun, bu cismin halinde nitelik değişikliklere yol açtı. Cisimlerin halleri nelerdir? Katı, sıvı ve gaz. Bu nitelik olarak farklı hallerden katı ve gaz halleri biribirlerinin zıttıdır. Ve burada katı halinden gaz haline dönüşüm sıvı hali üzerinden ortaya çıkmakta, yani sıvı hali tarafından aracılandırılmaktadır. Cisimlerin sıvı hali onların iki zıt hali, katı ve gaz hali arasında bir aracıdır. Katı halden gaz haline dönüşüm sıvı hali üzerinden, hem katılığın, hem de gazlığın özelliklerini taşıyan sıvı hali üzerinden ortaya çıkmaktadır. Cisimlerin sıvı halleri onların ne katı ne de gaz halleridir ama aynı zamanda hem katı hem de gaz hallerinin özelliklerine sahiptir. Demek ki diyalektik zıtların birbirine dönüşümünde “hem o hem bu” hallerinin ortaya çıkacağını yadsımaz. Zıtlar arası ilişki somut olarak ele alınmalıdır. Gel gelelim, zıtların birbirine dönüşmesinde kriz halleri hem o hem buyu imkansız kılar. Ya o ya bu. Ya bir nitelik ya da onun tam zıttı bir nitelik. Mesela buhar halindeki su mutlak 0 (-273 derece) ile karşılaştığında önce sıvı haline dönüşmeye fırsat bulamaz:, buz tutar veya buz çok yüksek derecede bir ısıyla karşılaştığında yine sıvı haline dönüşmeye fırsat bulamaz, buharlaşır.
Herşey somuttur. Zıtlar arasındaki ilişki de. Somut olarak ele alınmalıdır.
Kullanılacak genel yöntem şudur:
Diyalektik, tüm bilimler gibi ilişkiler bilimidir. İlişki halindeki en az iki şey olmamış hareket olmaz, hiç bir şey olmaz.
O halde bir ilişkiyi ele alırız. Bu ilişkinin iki zıt yönü vardır. Bu zıt yönleri tek tek inceleriz. Bunların özelliklerini, karakterlerini, niteliklerini, eğilimlerini tesbit ederiz. Şimdi sıra bunlar arası ilişkinin incelenmesine gelir. Bu aşamada otomatikman çelişmelerle karşılaşırız. Yani çelişmeler zıtlar arasındaki ilişkide ortaya çıkan zıt eğilimlerin, karakteristiklerin ilişki sürecinde kendilerini ortaya koyuşudur. Yani ele alınan ilişkideki zıtlardan biri çelişmenin bir yönünü, diğeri de çelişmenin diğer yönünü oluşturmaz. Ele alınan zıtların eğilimleri, karakteristikleri, özelilikleri, kısacası nitelik ve nicelikleri birbirini dıştalayan ve birbirine dönüşen eğilimlerdir. Yani, çelişmeler ele alınan ilişkinin, ele alınan zıtların içinde bulunmalıdırlar, onların ilişkilerinin içinde bulunmalıdırlar. Bu çelişmeler gelişirler, değişirler ve çözümlerini bulup yerlerini yeni çelişmelere bırakırlar. Böylece ele alınan zıtlar arasındaki ilişki de değişikliğe uğrar.
Mesela Kapital’in girişi bu yöntemin pratiğe konuşunu, detaylı bir şekilde uygulanışını yansıtır. Ele alınan zıtlar alınan ve satılan üründür. Önce bunlar inclenir. Bunların çeşitli özellikleri tespit edilir. Sonra, alım-satımın birliği olarak değişimin ele alındığı kısımda bunlar arası ilişki detayıyla ele alınır. Ortaya bir yığın çelişme çıkar. Bu çelişmeler gelişmeleri içinde paraya yol açarak çözümlerini bulurlar. Ve burada şu meşhur (veya gayri medşhur antagonizma kavramıyla karşılaşırız. Satılan (ürünlerin) malların ilişkilerini incelediğimizde, onların bu ilişkileri içinde ortaya çıkan biribirleriyle değişilebilme özelliklerinin yol açtığı çelişme antagonist karakterlidir. Antagonist karakterli olduğu için, bu çelişme gelişmesi içinde değişilebilirlik karakterini değişilen ürünlerden sadece birine yükler ve değişilebilirlik karakterinden tüm diğer ürünleri mahrum kılar. Değişebilirlik özelliği artık sadece altının, paranın bir özelliğidir, diğer metalar bu özellikten artık mahrum kılınmıştır. Başlangıçta ele aldığımız alınan ve satılan ürünler birbirinden ayrışmış, bunlardan altın, para, değişilebilirlik özelliğine sahip tek meta haline gelmiştir. Ele aldığımız, incelediğimiz ve ilişkileri içinde çelişmeleri bulduğumuz zıtlar arası (alınan ve satılan mallar arası) ilişki şimdi antagonist zıtlar arası ilişkiye dönüşmüştür. Birinin sahip olduğu özelliğe (değişilebilirliğe) artık zıttın öbür ucunda duran veya duracak hiçbir meta sahip olamaz. Birbirine dönüşmek imkansızlaşmıştır. İşte antagonizma bu ele alınan zıtlar arası bir ilişki türü, bu zıtların ilişkilerinin içinde barındırdığı çelişmelerin gelişmesinin yol açtığı bir ilişki türüdür. Çelişmeli ilişkiler, ele alınan zıtların ilişkileri içinde bulduğumuz zıt eğilimlerin birlikteliği sürekli birbirine dönüşmekte ve böylece ele alınan zıtların gelişmesine yol açmakta iken, bu gelişme antagonist karakterli ise, ele alınan zıtların antagonist zıtlar haline gelmesine yol açar. Antagonizma bir kere ortaya çıktıktan sonra, antagonist zıtların içinde barındırdığı eğilimler yumağının sunduğu çelişmeler işte bu antagonist zıtların geleceğini belirler, bu antagonist zıtların birbirleriyle mücadelesini belirler ve burada zıtların birbirine dönüşmesi imkansızdır. Antagonizma ancak bu ilişkinin, antagonist zıtlar arasındaki ilişkinin yok edilmesi ile, antagonist zıtların her ikisinin de birden yok edilmesiyle son bulur. Bu ilişkinin yol açtığı çelişmelerin gelişmesi de kaçınılmaz olarak bu sona yol açar.
Mesela proletarya ile burjuvazi arasındaki ilişki böyle bir ilişkidir. Toplumun bir parçasından mülk edinme özelliği dıştalanmıştır. Bunlar proleterlerdir. Mülk edinme özelliği toplumun her geçen gün daha da küçülen bir bölümünün özelliğidir. Bunlar burjuvalardır. Dolayısıyla da toplumun bu iki kesimi arasındaki ilişki antagonist bir ilişkidir. Bu sonuca yol açan ve her gün yol açmakta olan olgular bu iki zıt, antagonist toplumsal kesimlerin ilişkilerinin birliğinde yani kapitalist üretimde aranmalıdır, onun içerdiği çelişmeler ve antagonizmalar dizisinde aranmalıdır.
Buradan zıtların birliği kavramına da geçebiliriz. Genel olarak konuşulduğunda açıktır ki zıtların birliği bir zıttın diğerini de içinde barındırdığını, böylece de bir zıt niteliğin tam tersi bir zıt niteliğe dönüştüğünü, veya zıtların bir arada, ortaya çıkmış bir konumda birbirleriyle ilişki halinde olup işte bu bir zıttın diğerine, daha üst seviyedeki zıtta dönüşümünü mümkün kıldıklarını ve bu çerçevede birlikte olduklarını anlatabiliriz. Gel gelelim her şey somuttur. Zıtlar arası ilişkide somuttur ve somut olarak ele alınmalıdır. Öyle yapıldığında zıtların birliğinin de bir anlamı, bir içeriği olduğu görülür. Birlik (identity) belli bir anlama sahiptir, zıtlar biri burada diğeri zıt yerde o halde birlikte demekten öte, onların birliğinin içeriği sergilenmelidir. Proletarya ile burjuvazinin birliğinin anlamı basittir, o da komünizme dönüşmek zorunda olan kapitalist üretimdir. Zıtların birliği kanunu üzerinden, ve böylece de burjuvazi ile proletaryanın birliği kavramı üzerinden pek çok siyasi sonuçlar çıkarmaya çalışanlar veya onlar arası antagonizmayı siyasi veya eğitimsel araçlarla, milli burjuva oldukları için antagonist olmaktan çıkararak halledeceğini, antagonist olmayan bir ilişkiye dönüştüreceğini iddia edenler işte Karl Marks’ın bize miras bıraktığı, somutun incelenmesinin ürünü olan olguları bir taşla iki kuş vurarak yok etmeye çalışan burjuva-küçük burjuva akıldanelerdir.
Zıtların birliği kanununu kendi çalışmalarımızda, somutun incelenmesinde kullanabilmemiz için Diyalektik mantığı, onun çeşitli kavramlar ve düşünce sonuçlandırma türleri arasıdaki ilişkileri ele alış tarzını iyi bilmek gereklidir.
Bu kavramlar ve mantık yürütme türlerinin bir listesi ve ele alınış tarzı Hegel’in Mantık kitabında bulunabilir. Hegel’in monist idealizminin yol açtığı zaafa burada değinmiyoruz. Zıtlarımıza tekrar geri dönersek: Kendi başına nitelik yoktur. Nitelik, karakter, özellik, eğilim sahibi şeyler vardır. Mesela ilkel komünal toplum. Bu toplumu belirleyen özellik onda üretim araçlarının mülkiyetinin ortak olmasıdır. Gel gelelim bu toplum gelişmesi içinde sınıflı topluma yol açmıştır. Sınıflı toplumun niteliğini belirleyen üretim araçlarının özel, gurup, sınıf mülkiyetidir. Yani ilkel komünal toplumda, onun ortak mülkiyet özelliği kendi içinde tam tersi bir özelliği barındırmaktaydı, özel mülkiyet özelliğini, ve gelişmesi içinde ortak mülkiyet özel mülkiyete, dolayısıyla da ilkel komünal toplum sınıflı topluma dönüştü. Yani bir zıt, daha üst düzeyde bir zıttına dönüştü. Şimdi de sınıflı toplum gelişmesi süreci içinde kapitalizme yol açtı ve bu toplum türü üzerinden sınıflı toplum tam zıttına, modern komünist topluma yol açmak üzeredir, yani sınıflı toplumun bir özelliği olan özel mülkiyet kendi içinde tam tersi bir özelliği, ortak mülkiyet özelliğini barındırmakta ve ona dönüşecek. Ama nasıl? Burada bir niteliğin, özel mülkiyetin tam tersine ortak mülkiyete dönüşmesini sağlayacak gelişme, özel mülkiyet ile ortak mülkiyetin birliğini (identity) sergileyecek, onların birbirine dönüşmesini mümkün kılacak süreç yine zıtlar arası bir mücadele, proletarya ile burjuvazi arasındaki ilişki üzerinden ortaya çıkmaktadır. Proletarya ile burjuvazinin birlikteliği kapitalizmi, dolayısıyla sınıflı toplumun özel mülkiyet karakteristiğini simgelediği gibi, yine bu birliktelik, dolayısıyla da bu mücadele kapitalist özel mülkiyetin modern komünist ortak mülkiyete dönüşmesini de mümkün kılan bir ilişkidir. Yani özel mülkiyetin (bir zıttın) ortak mülkiyete, (onun zıttına ) dönüşmesi burjuvazi ile proletarya zıtlığının (birliğinin) içinde barındırdığı çelişmeler yumağının bu zıtların mücadelesine yol açması ve onların mücadeleleri üzerinden çözülmesi sayesinde mümkün olmaktadır. Yani zıtların birliği, biribirlerine dönüşümü somut olarak ele alınmalıdır. O zaman görülür ki bu dönüşümler hiçte öyle tek düze olaylar değildir. Bir niteliğin tam zıttı niteliği nüve halinde içinde barındırdığı ve süreç içinde ona dönüştüğü, zıtların birliği kanunu olarak formüle edildiğinde sadece bir sonucu, sürekli karşılaştığımız bir sonucu ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla,
Dolayısıyla,
Yadsımanın yadsıması dairesel bir hareket türüdür. Şu farkla ki, başlangıca dönüş içinde gelişmeyi taşıdığı için sonuç üst aşamadadır. Dairenin başlangıcı ve sonucu diğerine parelel mükemmel bir daire oluşturmaz, dairenin sonuç ucu başlangıcının üstündedir.Çelişmeli hareket böylesi biribirine geçerek, bir zincir oluşturarak gelişen ve yükselen zincir parçalarından oluşur ve bu spiral şeklini alan bir zincire benzer.
Bu üste doğru gelişerek büyüyen spiral zincir, bir aşamada cöker ve böylece başlangıcına geri dönerek dairesel hareketi, sonsuz hareket kanunu ortaya koyar.
Yadsımanın yadsıması spiral-dairesel bir hareket türüdür. Başlangıca dönüşü içerir ve sonsuzluğu simgeler, maddenin sonsuzluğunu simgeler. Halbuki madde hareketindeki sonsuzluğu dairesel hareketiyle, geriye, başlangıca dönüşle, dairesel hareketle ortaya koyar.Madde ve hareketi birbirine geçmiş dairesel süreçlerin oluşturduğu sonsuz ve dolayısıyla başlangıçsız bir dairesel süreçtir. Büyük patlama teorisi (big bang theory) bu daireler dairesi olarak maddenin hareketinin ne kadar zaman aldığı konusunda bize bilgi vermektedir. Büyük patlama bundan yaklaşık 15 milyar sene önce oldu.Büyük patlamadan bugüne kadar geçen dönem yaklaşık 15 milyar senedir. Belli bir zaman dilimi sonrasında gelişmekte ve genişlemekte olan madde, evren, kendi içinde çökecek ve böylece big banga geri dönecektir. Bunun da yaklaşık olarak ne kadar zaman alacağını yakında öğreniriz. Madde, onun düşünceyi, düşünen insanları ve toplumu da yaratmış olan gelişmeyi de içinde barındıran bu büyük dairesel hareketi, büyük patlamadan büyük çökmeye yani büyük patlamanın şartlarına geri dönecektir. Sonsuz dairesel hareket böyledir.
Şu akılda tutulmalıdır ki sonsuzluk her bir dairesel hareketin son bulması ve yeni big bang ile yeni başlangıcında kaçınılmaz olarak var olan dengesizliğin yol açtığı ufak bir faklılık sayesinde, bu dengesizliğin her big bang da aynı olması imkansız olduğu için her bir büyük dairesel sürecin bir diğerinden farklı olmasına ve bu farklılığın da sonsuz miktarda olmasına yol açar. Ama her bir farklı ve yeni big bang ve büyük çöküş yine yukarıda ele aldığımız hareketin kanunlarına uygun olarak hareket eden maddenin sonsuz hareketinin ‘küçük’ bir parçasıdır.
Ve ama şu da akılda tutulmalıdır ki ve aslında zıtların birliğinin belirttiği gibi sonsuzluk da işin aslında sınırlıdır. Her bir dairesel hareketin sınırlı bir zamanı var olduğu gibi her bir dairesel harekette yer alan maddeninde sınırlı bir miktarı vardır. Ama maddenin hem zamanı hem de bu miktarı sınırsızdır!
Not 1: Diyalektik bilimi, tıpkı Diyalektik mantık gibi, yeterli bir gelişmeye sahip olmadığı için Diyalektik Yöntem olarak bilinir ve Marksizmin bilimsel Felsefesinin bir yönü olarak ele alınır.
Marksizmin Felsefesinin Teorik yönü de Materyalizmdir!
Marksist bilimsel felsefe Diyalektik Materyalist Felsefedir!
Felsefe, eski felsefe, fikirlerden hareket ederek doğruyu bulma yöntemi olarak felsefe, teorik ve empirik bilimlerdeki gelişme nedeniyle ölmüştür. Yeni felsefe, Marksizmin bilimsel felsefesi, Materyalist ve Diyalektik olan bu bilimsel felsefe, ancak ve ancak tüm bilimlere ve onların sonuçlarına dayanan bu felsefe, alanı her geçen gün daralan, tabiyatın, toplumun ve düşüncenin bilimler tarafından ele alınan alanları çoğaldıkça, bu alanlardaki bütün bilimlerin ortak yanlarının ve onların tarihinin incelenmesi ayrı bir bilim haline geldikçe kendi alanı daralan bir bilimdir. Ele alması gereken alan kalmadığında eski felsefe, Marx öncesi felsefe, bilimsel olmayan felsefe gibi çöpe gidecektir. (Bakınız Zdanov, Felsefe Üzerine, 1949)
Burada şunu da açıkça ilan edebiliriz. Bizim tüm felsefe sever filozaflarımız, felsefeyi sonsuza dek yaşatmak için bilimin alanlarına eski-ölmüş felsefenin ‘düşünerek doğruyu bulmak’ yöntemiyle dört elle sarılan filozoflarımız ölü bir beden içinde, onun çürümüş cesedi üstünde ve saçtığı pis kokuları soluyarak faaliyet yürüten filozoflardırlar. Etrafa saçtıkları da pis kokulardan ibarettir! Tıpkı korumaya çalıştıkları Emperyalist kapitalizm gibi! Marksizmin bilimsel felsefesinden kopuk ‘felsefe yapan’ tüm filozoflar, burjuvazinin bu hık deyicileri, pis pis kokmaktan ve etrafı pis pis kokutmaktan başka bir şey yapamazlar!
NOT 2: Tüm okurlar SBKP- Bolşevik Tarihi Kitabının Diyalektik ve Tarihi Materyalizm bölümünü mutlaka okumalı ve kavramalıdır.