Tufan mı? Aptal Islatan mı?

Tufanın maşallahı vardır. İyi yağar. Ortalığı sel götürür. Aptal ıslatan ise malum. Çiseleyip durur ve ama aptalları iyi ıslatır.
Bizim Tufan nasıl bi şey acaba?
Tufan 'sol partileri ve hareketleri bir sınıflandırmaya tabi tutma ihtiyacı' hissetmiş.

Bu sınıflandırma ihtiyacının sonucu olarak Sol partileri 'kabaca' ikiye ayırmış, yani iki sınıfa bölmüş:

'Birinci grupta politika yapmak adına sol değerlerden ve ilkelerden ödün verenler, ikinci grupta ise sol değer ve ilkelere sadakat adına hakiki manada politika yapmaktan uzaklaşanlar' var.

Ama diyor Tufan 'ikinci gruptakileri de kendi içlerinde ikiye ayırmakta yarar' var. Nede olsa 'Bu ikinci grupta yer alanların tümünün savunduğu ilke ve değerlerin sol değerler olarak nitelenip nitelenemeyeceği de tartışmalıdır.'

SINIFLANDIRMAK:

Sınıflama yapmak için belirli özelliklerin, belirli niteliklerin tespit edilmesi gereklidir. Bu özelliklere, bu niteliklere sahip olan şeyler bir sınıfa, bunlara sahip olmayanlar da başka bir sınıfa girerler.

Mesela memeliler yavrularını doğururlar ve emzirirler.....ve tabii ki suda değil de karada yaşarlar ve kuş olmadıkları için de uçmazlar...kuşlar tüylü memeliler ise kıllıdırlar....çiğerleri vardır havadan oksijen alırlar, balıklar gibi sudan değil....

Hali hazırda işler karışmaya başladı. Oksijeni havadan almak konusunda kuşlarla memeliler ortak Özelliğe sahip. Yani oksiJeni havadan alıyor, akciğeri var o halde memeli demek imkansız. Kuş da olabilir. Hani derler ya 'Allahın kuşu' diye... o misal!

Kaldı ki denizden karaya çıkmış balıklardan türemiş olan memeliler bu balıktan memeliye geçiş dönemlerinde geçiş türleri oluşturmuşlar. Halen yaşamakta olan geçiş türleri var. Suda yaşar, ama çiğerleri var, oksijeni havadan alıyor, agzı ve dişi yok ördek gibi gagası var, kuş gibi tüylü, balık gibi pullu değil memeli gibi kıllı, ama memeli gibi doğrumuyor kuş ve balık gibi yumurtluyor, ve ama memeli gibi emziriyor...tam bir hilkat garibesi ama tabiyatta geçiş aşaması olduğunun, türlerin bir türden diğereine evrimlenmesi sırasında farklı türlerin özeliklerine sahip olan geçiş türlerinin ortaya çıkabileceğinin çok güzel bir ispatı.

Tabi ki bu varlığın o 'kesin sınıflama' kategorilerinde bir yer sığması da imkansız.

Sonra balinalar var, yunuslar var...Bunlar evrimleşip memeli haline gelmişller ve sonra...sonra tekrar denize dalmışlar ve balık gibi olmuşlar. Memeli gibi doğuruyorlari emziriyorlar vede oksjeni havadan alıyorlar ama suda balık gibi yaşıyorlar...

Uçan memelileri biliyoruz. Yarasalar. Uçmaya çalışan ve yavaş yavaş yarasa tipi kanatlar oluşturmakta olan memelileri biliyoruz. Sincap türleri. Vede peşinde kendisini yemek isteyen balıklardan kaçmak için uçan balıkları biliyoruz.......

Yani sınıflandırmak projesi bir zamanlar kendisine bahşedilen here şeyi katı ve kesin sınırlarla ayırıp herşeyi yerli yerine koymak görevini yerine getiremez çünkü ve daima arada geçiş türleri vardır. Bunları dikkate almayanlar, geçiş türlerini dikkate almayanlar tabiyatı pek anlayamazlar.

Malum olduğu üzre tabiyatta türlerin evrimi genellikle çok uzun zaman alır, ve tabii ki bu türlerin evrimleri dönemini takip eden türlerin devrimsel dönüşümler dönemi bu çok uzun zaman çerçevesinde evrim dönmine kıyasla, relatif olarak çok kısadır-ama bu devrimci dönüşüm dönemleri bile kendi içinde çok uzundur.

Niye kıyasladır bu uzunluk:

İnsanlık tarihine kıyasla.

İnsan olarak bireyleri ele alınız. Bireylerin ömrü tabiyatın tarihiyle kıyaslandığında çok kısadır, ama onun fikirsel yaşamındaki dönüşümlerin bu kısa hayat sürecinde oluşması ve tamamlanması gereklidir. Bireyi fikirleri temelinde şu veya bu sınıfa tabii kılmak gerekecektir ama şu görülmelidir ki tabiyatta milyonlarca yıl alan dönüşümler bireyin fikirleri alanında onun kısa yaşamı döneminde ortaya çıkarlar ve sonuçlanırlar.

Tabiyatta türlerin evrimi ve yeni türlerin devrimlerle ortaya çıkışı iç ve dış etkenlerin karşılıklı etkileşimin bir sonucudur. Dış etkenler bir türde değişimlere yol açarlar, bu değişimler türün değişimine yol açmadan artarlar ve öyle bir zaman gelirki bu değişimlerin birikimi türün devrimsel bir şekilde dönüşümüne, yeni bir tür haline gelmesine sebep olurlar.

İnsan olarak bireylerin fikirsel dönüşümünde de böyledir. Bir farkla ki fikirler dünyasında işler tabiyatta türlerin dönüşümü gibi bilinçsiz yürümez. Bilinçli yürür. Dıştan etkileme işi bireyin başkalarının istediği yönde dönüşmesini amaçlar. Birey kendi içnde bu etkilemelere karşı kendi fikirsel dönüşümü için gerekli zemini bilinçli bir şekilde hazırlamak zorundadır. Sonuç farklı amaçlar güden dış fikirsel etkilemeler ile, farklı amaçlar güden iç fikirsel zeminin karşılıklı etkileşimi olarak ortaya çıkar. Gerici veya devrimci, veya tabii ki şu meşhur 'geçiş aşamasının' ta kendisi. Ne o ne bu hem o hem bu....ama bu, hepimizin içinden geçtiği vede içinde belkide sürekli debelendiği pek çok dönemde kaçınılmaz da olan yüz karası geçiş aşaması toplumsal devrim dönemlerinde ne yapacağını şaşırmış türlemisine yol açaçağı için yok olup gitmek ve ya o ya bu seçeneği kendisini herkese empoze etmek zorundadır. Toplumun hareketi ve bilinci kendini bireye empoze eder. Bağır çağır. Bireysel özgürlük, bireysel bilinç, toplumsal karekterini bireye empoze ettiğinde istediğin kadar bağır çağır. Ya devrimci ya gericisin. Ortalarda kalmış zavallılık bireysel özgürlük maskesi ardında saklanan zavallılığını gizleyemez hale gelmiştir. Toplumsal devrim dönemleri, toplumsal fikirleriyle kendilerini bireylere empoze ederler. Bunu kavramak iyi bir sınıflamada yer almak için iyi bir başlangıç olacaktır.

Toplumsal fikirler kendilerini bireylere nasıl empoze ederler? Gökten toplumsal fikir mi düşecektir? Mao'nun deyimiyle doğru fikirler gökten düşmezler. Bu fikirlerin bireyler tarafından oluşturulması gereklidir. Fikirlerin oluşmasının bireylerden başka aracı yoktur. Ama bireylerin oluşturduğu bu fikirler dizisi tüm insanlık tarihinin mirası üzerinde yükselir ve yeni nesile miras kalırlar.

Marx, Engels, Lenin ve Stalin'i ele alınız. Toplumun toplumsal fikirler dizisine sözcü olmak alanında onlar kadar tutarlılarını bulamayacağız. Onlar komunist sınıfına genç yaşta girmiş ve o sınıfın karakteristiklerinin, özelliklerienin, niteliklerinin mükemmel örneklerini teşkil etmişlerdir. Plehanov'u ele alınız. Marksist olmayan bir siyasi akımdan gelmiş, dönüşmüş, Rusya Marksizminin kurucu ve öğretmeni olmuş, sonrada balina haline gelen memelinin karadan denize dönmesi misali tekrar Markszim düşmanı olmuştur. Ama bu sefer Marksist olduğu dönemin öncesinin yumurtlayan balığı değildir. Doğuran ve emziren bir memelidir. Marksistlikten geri gitmiştir. Dünyada Plehanovdan bol ne var diye sorsanız ondan bol pek bir şey kalmadı demek doğru bir tespit olmazdı. Plehanov Marksist oldu ve denize öyle geri döndü. Ya denizden hiç çıkmamış, vede yenmekten korktukça kendini kuş sanıp uçmaya başlamış balık misali olmaz yere kendilerini Marksist ilan edenlere ne demeli? Yenmelten korkup yere inmemek için ağaçtan ağaca uçarak kanat edinen sincaplara ne demeli?

Sınıflandırmalı. Birisi yenmemek için uçan korkak bir balık diğeride yine yere inmekten korktuğu için yani yine korkudan kendini ağaçtan ağaca çarpan bir memeli! Uçuyorlar ama yalancıktan! Kuş olamamışlar.

Ben Marksistim, ben 'sol'um diye bağırıp çağırıp, yeri göğü inletip Marksizmin ABC'sini dahi öğrenenemiş bireyler ve örgütler gibi! Uçuyor ama balık ve sincap misali uçuyor!

Tufan Erhürmen'in geçmiş sınıflama çabaları:

Tufan ERHÜRMAN, 3 Mart 2011’da Kıbrıs Postası'nda ‘Demokrasinin gereği’ başlıklı bir yazı yazdı.

Biz de ona karşı 'Doğrudan Demokrasi'nin gereği' başlıklı bir yazı yazdık.

Demokrasiyi nitelerken hatalı tespitler yaptığını, demokratizminin tutarlı olmadığını kendisine gösterdik. Demokratizmini tutarlı hale getirmesi için atması gerken adımları da aktardık. Yani demokrasiyi sınıflarken sınıfta kalmıştı bizim Tufan yoldaş.

Burjuva demokratizminin sonuçları!

13.01.2013 te de Gaile'de 'Beyaz Bir Sayfaya İhtiyacımız Var' başlığıyla yayınlanan yazısında 3 Mart 2011 tarihli yazısındaki fikirlerini 'seçim çağrısı' dışında tekrarladı. Sanırım bizim gösterdiğimiz demokrasi konusundaki tutarsızlığından kurtuluş yolu olarak programını uygulamayan hükümetlerin seçime gidilerek yenilenmesi önermesinden vaz geçmeyi uygun buldu. Bu da tabii ki demokratizmin geliştirilmesinden vaz geçmek ve demokratizmi burjuvazinin dar sınırlamaları içinde hapsetmekte karar kılmak anlamına gelmektedir.

Burjuva demokratizminin sonuçları!

Yani Tufan Erhürmen yoldaşımızın 'sol'culuğu burjuva sınırlara hapsolmuş bir solculuktur. Yalancıktan solculuktur. Burjuva sınırları aşmamakta fazlasıyla kararlıdır Tufan yoldaş. Burjuva solcusudur yani. Marksist değildir.

Bu tespitimizin doğruluğu Tufan'ın programına uyacak 'sol' partilere 'acı reçete' önermesinde de kendini ortaya koyuyor. Acı reçete kendi başına pek bir anlam vermez gibi görünüyor ama, gerçekçilikten ve gerçekçilikten bahsedildiğine göre gerçekci olunmalıdır. Bugünün şartlarında vatandaşa acı reçete önerenlerin tümü de işleri burjuva çerçevede halletmek isteyenlerdir.

Bu tespitin doğruluğu Tufan'ın ekeonomik önermeleri ele alındığında tekrar görülecek.

Tufan yoldaş hem demokrasiyi hem de ekonomiyi dar burjuva sınırlar içinde hapsetmek istemektedir. Sol parti bağlamında önerdiği tüm sınıflandırmalar da bu dar burjuva sınırlar içinde hapsolmuş sınıflandırmalardır. Burjuva sınırları kırmak ve aşmak Tufan'ın görüş zaviyesinin dışında. Başka bir değişle Tufan yoldaş, fikirler konusunda kendisiyle ortak olan Gaile yazarları gibi, kesin bir şekilde burjuva, dolayısıyla da dar ve geri görüşlere sahiptir. İşçi sınıfından kopukluk, işçi sınıfının Marksist biliminden kopukluk bu sonuca yol açmaktadır.

İyi ki 'sol' partiler için ekonomik reçete önerdi.

Bu çok iyi oldu.

Ekonomik önermelerinin anlamından önce tekrar şu 'sol' parti sınıflama çabasına bir bakalım.

Sınıflamak ve Stalincilik.

Bizim Stalinci olduğumuz, herkese tu kaka deyip herkesi tu kakak sınıfına koyduğumuz ve bu nedenle de yanlız kaldığımızdan bahsedilir.

Halbuki bizim çalışmalarımızda temel aldığımız yaklaşım 'tüm devrimcileri komunistler haline getirmek' yaklaşımıdır. Yani çabalarımızın temel taşını oluşturan şey devrimcileri tutarlı birer komunist olmayan devrimci türünden, tutarlı birer komunist olan devrimci türüne dönüştürmektir. Bu dönüşümün dış şartlarını hazırlamaktır. Plehanov'un geçirdiği ilk dönüşümün imkanlarını yoldaşlara sunmaktır.

Bireyler bilinçli oldukları için gerisi onlara kalmıştır. Eski devrimci türü olarakmı kalacaklar, hatta burjuva solcusu oalrak mı kalacaklar yoksa türlerini değiştirip komunist haline mi gelecekler. Bizim bunu zorla empoze etmemiz imkansızdır.

Hele hele doğrudan demokrasi siyasetini savunurken!

Demek ki burada belirleyici olan şey komunist sınıflamasına girmek için hangi özelliklere sahip olunduğudur. Hangi özellikler, hangi nitelikler, hangi fikiler dizine sahip olmalı ki birey komunist olabilsin?

Pek çok nitelikler sayabiliriz. Hatta anarşistlerin öncü parti fikriyle gırgır geçtikleri yazımlara gidip seç seç al ki istediğin türden komunist olasında diyebiliriz.

Ama komunist olmanın temel taşı komunist partisinin uyesi olmaktır.

Komunist partisinin temel taşı da onun dünya devrimi ve ülke devrimi için doğru bir teori sayesinde şekillenen doğru bir programa, bu programı hayata geçirmek için gerekli olan doğru strateji ve taktiklere ve böylece ve tüm bunları temel alan doğru bir örgütelenmeye sahip olmasıdır.

Anarşistler çatlasa da patlasa da, hem birey olarak hem de kollektif bir parti olarak komünist olmanın yolu buradan geçer. Marksizmden, Leninizmden, Stalincilkten geçer.

Ve sol sınıflamasına girecekse bir parti onun ya komünist olması ya da komünistlerin önderliğini kabullenmesi gereklidir.

Gerisi de Tufan yoldaş kusura bakmasın ama sol parti sınıflaması yapayım derken burjuva parti kurma ve koruma çabasıyla eş değerlidir.

Bu konuya tekrara geri geliriz ama önce şu ekonomi alanına bir kısa ziyaettte bulunalım. Gayet kısa, çünkü uzuncaya gerek yok. Tufan yoldaş kendini açıklamakta ustalaşmış-veya biz onun tüm bir o bir busunu anlamakta ustalaştık?

'Sol' Partinin Ekonomik Modeli?

Tufan Erhürman yoldaş Gaile'de yayınlanan 27.01.13 tarihli 'KKTC’deki Bir Sol Partinin Ekonomik Vizyonu Nasıl Olmalı?' yazısında, KKTC'nin ekonomik sorunlarının çözümü konusunda diğer Gaile yazarlariyla ortak olan burjuva yaklaşımını açıkça sergiliyor...pardon, açıkça dedik ama bir yığın açığı kapama çabasının ardından fışkıran bir açıklıktan bahsetmekteyiz.

Bu yazının detaylarına girmeyeceğiz. Gereksiz. Ama birkaç alıntı yapmakta fayda var:

'Tüm dünyada bu tip sorunlara hâkim sınıf ve katmanların işçi sınıfıyla birlikte, hatta bazı durumlarda ondan da önce tepki göstermiş oldukları unutulmamak gerekir. Temel ekonomik sorun olarak tanımladığımız, en azından asgari ihtiyaçları karşılamaya yetecek bir ekonomik yapı da temelde sınıfsal bir sorun değildir. Böyle bir ekonomik yapının bulunmaması ekonomide olağandışı durum yaratacak ve bu olağan dışılık tüm sınıf ve katmanları olumsuz etkileyecektir. Benzer şeyleri temel sosyal sorun açısından da söylemek mümkündür.'

Burada görüldüğü gibi hepimiz bir aradayız. Hepimiz etkileniyoruz. İşte Tufan yoldaşın 'sol'culuğunun temel taşını bu oluşturur. Hakim sınıflar ve emekçiler hep birlikte eza cefa çekmekte...

'Acı reçete'...herkes için, 'elini taşın altına koymak'...herkes için. Sınıfların birliği temelli bir solculuk yani Tufan yoldaşın solculuğu. Tam CTP'lik!

ve ama tabii ki hemen bu satırları takiben şu satır devreye girmekte:

'Ancak bu teorik çıkarımın uygulamada geçerli olmayacağı durumlar da vardır.'

Ya işte böyle. Böyle durumlar da vardır. Tufan'da yok yok!

Bu yok yok örneklemesine bir tane daha sunalım ve yeter diyelim. Isteklisi makaleyi okusun....

'Bu şartlarda saf ideolojik bir program arayışıyla tamamen sınıfsal temelden hareket etmek KKTC’nin temel sorunlarının çözümünü daha da güçleştirmek ve kurulabilecek geçici ittifakları elinin tersiyle bir kenara itmek anlamına gelebilecekken, sınıfsal yaklaşımı tamamen görmezden gelmek de, krizi sistemi kendi lehine dönüştürmek için bir fırsat olarak gören hâkim sınıfların oyununa gelmek sonucunu doğurabilecektir.'

Yok yok, veya herşey var. seç seç al!

Ama bu yok yoku terk edelim ve Tufan'da esas olan nediri tespit edelim:

'Örneğin bu şartlarda klasik sol görüşten hareket edildiği sanılarak tamamen devletçi bir yapıyı savunmak aslında üç temel soruna da çözüm üretememek anlamına gelecektir. Çünkü KKTC’de devlet dediğimiz yapı, vesayet sisteminin bir unsurudur, cari harcamaları dahi karşılayamayan bir ekonomik yapının ortaya çıkmasının sebeplerinden biridir ve temel sosyal soruna vesayet dolayısıyla çözüm üretememektedir.'

Yani?

Yani devletçilik dediğinde KKTC devrede! KKTC'nin işçi sınfıının elinde değişikliğe uğryacağı, bugünkü KKTC olmaktan çıkacağı aklına bile gelmiyor Tufan'ın. Çünkü öyle bir fikir kendisine tamamıyle yabancı. Herşey KKTC şartlarında, herşey 'hakim sınıflar dahil' hepbirlikte, herşey burjuva sınırlar dahilinde ve bu burjuva sınırlar asla aşılmamalı.

Bu devlet konusunda bir alıntı daha:

'Yukarıda da belirtildiği gibi, sol, günümüzde, özellikle de devletin vesayet sisteminin önemli bir unsuru olduğu KKTC’de, katı devletçi bir tutum takınamaz. Bu anlamda devletin küçültülmesi ya da kamu harcamalarının kısılması ilkesel olarak karşı çıkılması gereken bir hedef değildir.'

Yani sol adına önerilen tüm ekonomik tedbirler, vede tüm sosyal tedbirlere tamamiyle vesayet sisteminin unusur olan KKTC çerçevesinde yapılan önerilerdir. Devlet bugünkü devlet vede öyle kalacak!

Bakın emekçi kesimlerin haklarının kesip budanması sorunu nasıl izah ediliyor.

'Şu anki hâliyle sürdürülmesinin mümkün olmadığı açıkça görülen ekonomik yapıda sol elbette “kazanılmış haklara asla dokunulamaz” gibi dogmatik bir noktadan hareket etmeyecektir. Ancak bu konuda dogmatik olmamak başka bir şey, önerilerin yalnızca çalışanların haklarının budanmasına odaklanması başka bir şeydir. Eller taşın altına sokulacaksa, bunun tüm sınıf ve katmanlarca, herkesin asgari yaşam koşulları dikkate alınarak yapılması, sol vizyonda mutlaka altı çizilmesi gereken bir noktadır.'

Dogmacılığın bu tür tarifi, Tufan'ın burjuva solculuğunun iyi bir izahı oluyor.

Tüm bunlar Tufan'ın sadece sol bir parti adını taktığı burjuva bir partinin nasıl bir ekonomiyi savunması gerktiğinin izahı değildir. Tüm bunlar aynı zamanda nasıl bir sol parti diyerek sol partileri sınıflamaya kalkıştığında kendisinin doğru ve uygun bulduğu sol partinin burjuva bir sol parti olduğunun da açık izahıdır.

Bunu kendisi de bu yazısında ilan ediyor. Sol parti kıstasında temel aldığı eşitlik konusunu izahı aşağıda:

'Daha önce de belirtildiği gibi, sol bir ekonomik vizyon, KKTC’nin temel sorunlarına çözüm üretirken, sol değer ve ilkelerden hareket etmek zorundadır. Bu değer ve ilkelerin başında da eşitlikçilik gelmektedir. Yani sol ekonomik vizyon, KKTC’nin temel sorunlarına çözüm önerirken, bu çözüm önerilerinin, sınıflar ve katmanlar arasındaki gelir dağılımı adaletsizliğini önemli oranda azaltmasına da odaklanmak durumundadır.'

Gelir dağılmı adaletsizliği kapitalizme son verilmeden, bugünkü haliyle KKTC dururken halledilemez ve bu olgu Markszimin abc'sini oluşturur. İşe gelir dağılımı ile başlayan ve işi gelir dağılımı ile kısıtlıyanlar kaçınılmaz olarak burjuva sol partilerdirler. Eşitlik anlayışı böylesine dar olanların eşitlik anlayışı kaçınılmaz olarak burjuva eşitlikle kısıtlıdır, eşitliğin sınıfların ortadan kalkması olduğu olgusu onların akıllarına bile gelmez-veya akıllarına bir türlü girmez.

Sol Politika yapmak.

Tufanın ilk ele aldığımız yazısına geri dönersek, sadece sonuç kısmından bir alıntı esası anlamamıza yetecektir:

'Bence Kıbrıs’ın kuzeyinde sol politika yapmak,

  1. ırk, etnik köken, doğum yeri, dil, din, mezhep, cinsiyet, cinsel yönelim, vb. ayrımı yapmaksızın eşitlikçiliği merkeze almak,
  2. ezen-ezilen ilişkisine yoğunlaşarak her durumda ezilenin haklarını korumaya çalışmak,
  3. bu çerçevede belirlenen ilke ve değerleri halkla kurulan kesintisiz ve eşitler arası diyalogla ona anlatmak ve
  4. bunların ortak iyinin gerçekleştirilmesi için elzem olduğu konusunda onu ikna etmeye çalışarak, toplumu ve sistemi dönüştürmeyi hedeflemektir.

Aksi hâlde, solda olduğunu iddia edenlerin bir kısmı ülkede iktidara, diğer bir kısmı da sol içerisinde iktidara gelmek için çaba göstermeye devam edecek, sol düşünce açısından her zaman sorunlu bir kavram olan “iktidar” uğruna, şu anda özelde Kıbrıs’ın kuzeyinin, genelde adanın tamamının daha yaşanılır bir hâle gelebilmesi için son derece gerekli olan sol politikanın hakiki manada yapılması belirsiz bir geleceğe ertelenecektir.'

Eşitlikten ne anladığını yukarıdaki ekonomi konusundaki yazısı sayesinde iyice anladık.

Tufan yoldaş burjuva şartlarda eşitlik talep eden burjuva sol bir parti istmektedir ve tüm önermeleri böyle bir partinin çıkarlarına hizmet etmek için komünist siyaseti karalamaktan ibarettir.

Tufan yoldaşın demokratizminin de kaçınılmaz olarak dar ve tutarsız olması da bu nedenledir.

Marksizme yönelmezse Tufan yoldaşın burjuva sol siyasetini sürdürecektir.

31 Ocak 2013