Dünya Bankası Kuzey Kıbrıs'ta Çalışanlara Ne Öneriyor?

Cuma, 06 Nisan 2007 Dünya Bankası kuzey Kıbrıs için bir rapor hazırladı. 8 Haziran 2006 tarihli rapor kuzey Kıbrıs ekonomisi ile ilgili bir dizi veriler verirken ayrıca kuzey Kıbrıs'ta sermaye sahiplerinin önünün nasıl açılması gerektiği konusunda da bir dizi önerilerde bulundu. Bu öneriler burjuva aydın ve sermaye çevreleri tarafından yeniden süslenerek pazarlanmaya başlandı. Dünya Bankası'nın gerek kamu çalışanlarının özlük hakları gerekse de emeklilik sistemi ile ilgili yaptığı gözlemlemeler ve öneriler kamu çalışanlarının haklarının kısıtlanmasına yönelik olduğu gün gibi ortadadır. Emeklilik fonunun cömert bir sistem olduğunu ve kamu sektörünün özel sektöre göre daha cazip olduğunu dile getiren Banka, yüzde 8 dolayında olan kamu bütçe açığının yüzde 3'e düşürülmesini öneriyor. Bunu da kamu çalışanlarının maaşlarını azaltarak, emeklilik sistemi ile sağlanan ikramiyelere son vererek ve emeklilik maaşlarını azaltarak sağlamayı öngörüyor. Bir yandan emeklilik fonuna katkının artırılmasını diğer yandan da emeklilik maaşlarının dondurulmasını da öneren Dünya Bankası özel sektörde iliklerine kadar sömürülen işçilerin patronlarına tek bir söz dahi söylemiyor. Bunun da ötesinde emeklilik fonlarının özel sektör finans işletmelerinde olduğu gibi yüksek maaşlı yöneticiler tarafından yönetilmesini tavsiye ediyor. Oysa gerek AB'de gerekse de ABD'de emeklilik fonlarını yönetenlerin bu fonlar aracılığı ile büyük finans işletmelerini-tekellerini ve kendi ceplerini nasıl doldurduğunu her gün burjuva medyada görüyoruz. Emeklilik fonlarında 3-4 yıllık yöneticilik yapan yöneticiler emeklilik fonlarının performansını olduğundan yüksek göstermek için rakamlarla oynadığını, bunun karşılığında milyonlarca Euro-dolar ikramiye aldığı ve oradan ayrılarak çok daha yüksek maaşla finans tekellerinde çalıştıklarını ve daha sonra da bu emeklilik fonlarının ya iflas ettiğini ya da iflasın eşiğinde olduğunu sürekli olarak görüyoruz. İflas eden ya da iflasın eşiğinde olan emeklilik fonlarına yatırım yapan beyaz ve mavi yakalı işçilerin emeklilik katkılarının yok olması karşısında emeklilikleri için sıfırdan yatırım yapmaya başladıkları açıkça görülüyor. Örneğin, dünya tekellerinden BAE ve Smith İndustries'de emeklilik fonlarının iflasın eşiğinde olduğu açıklanarak emeklilerin maaşları donduruldu. Daha iyi bir emeklilik dönemi yaşamak isteyenlerin Equitable Life gibi dev emeklilik fonunda yatırımlarının yok olduğu hatta borçlu kaldıkları da yine Batı basınında uzun uzadıya tartışılan bir konudur. Dünya Bankası'nın emeklilik fonlarının yönetilmesi ile ilgili önerileri ne AB'de ne de ABD'de işçiler tarafından rağabet görüyor. Ancak bu öneriler 'solcu' CTP hükümeti tarafından “çağdaş çözüm” olarak gerek kamu gerekse de özel sektör çalışanlarına yutturulmaya çalışılıyor. Hükümetin gelirlerinin vergilerden ve hizmetlerden oluştuğunu çok iyi bilen Dünya Bankası özel sektörün her türlü vergi kaçakçılığını görmezlikten gelerek bir avuç sermaye sahibinin zenginliğini her gün daha da artırmasına tek kelime dahi söylemiyor. Aksine bu sermaye sınıfının daha fazla güçlenmesi gerektiği yönünde önerilerde bulunuyor. Ve sermaye sınıfı işçileri sömürerek ceplerini şişirirken Dünya Bankası kamu çalışanlarının sermaye sınıfına daha ucuz hizmet sağlaması gerektiğini vurguluyor raporunda... Kamu çalışanlarının maaşlarının Gayri Safi Milli Hasıla'ın yüzde 15'ini oluşturduğunu ve bu oranın yüzde 9'a düşmesi gerektiğini vurgulayan Dünya Bankası çözümü kamu çalışanlarının maaşlarının kısıtlanmasında buluyor. Kamuda çalışanların oranının özel sektöre oranla azaldığını söyleyen Banka kamu personelinin maaşlarının “özel sektöre oranla çok yüksek” bulduğunu açıklıyor. Bundan çıkan sonuç ise özel sektör çalışanlarının ücretlerinin çok düşük olduğudur. Yani, iyileştirilmesi gereken özel sektör çalışanlarının ücretleri olması gerekirken Dünya Bankası kamu çalışanlarının maaşlarını yüksek buluyor. Bir başka deyimle kamu çalışanlarına sefalet içinde yaşamı layık görüyor. Dünya Bankası Gayri Safi Milli Hasıla'da özel sektörün, yani patronların, gelirlerini gizlediğini görmezlikten gelerek kamu çalışanların Gayri Safi Milli Hasıla'daki oranını yüksek gösterecek kadar ileri gidiyor. Kamu çalışanlarının maaşlarının “yüksek” olmasını kamuda örgütlü sendikaların güçlü olmasına dayandıran Banka sendikaların gücünün kırılması yönünde işaretler veriyor. O kadar ki patronların sözcüsü casinocu ekonomist Necdet Ergün sendikaları “Devleti Ele Geçiren Örgütler” olarak ilan ediyor ve onlara karşı savaş ilan ediyor. Kuzey Kıbrıs Maliye Bakanlığı ve kamu sendikaları arasında bir anlaşmaya varılamamasının arkasındaki gerçek neden burada yatar. Ya CTP hükümeti Dünya Bankası'nın önerilerini hayata geçirecek, böylece de kamu çalışanlarının ücretlerini kısıtlayacak ve sendikaların gücünü kıracak, ya da bu mücadelede çalışanların çıkarlarını savunan kamu sendikaları güçbirliği sayesinde kamu çalışanlarının haklarını koruyacak ve ilerletecektir. Sendikalar bu mücadeleyi kazanmaları durumunda patronların sözcüsü casinocu ekonomist Necdet Ergün'ün iddia ettiği gibi devleti ele geçirmeyecekler. Sadece mevcut haklarını koruyacak sendikalar. Devlet hala hazırda gerek yerli gerekse de uluslararası patronlara, tekelcilere hizmet eden, onların ihtiyaçlarını karşılayan, ve onların sömürü düzenini koruyan ve kollayan bir kurum olarak varlığını devam ettiriyor. Dünya Bankası özel sektörde ihtiyaç duyulan işçi sorununu da çözmek amacıyla tarımda sübvansiyenin kaldırılmasını, kamu tarım ve hayvancılık kuruluşlarının özelleştirilmesini, tarımda büyük çaplı tekelci kapitalizmin kök salmasını istiyor. Özellikle de küçük çiftçilere verilen sübvansiyonları “çok yüksek” bulan Dünya Bankası bu sübvansiyonları durdurmayı ve bu küçük çiftçilerin tarımı terk edip özel sektöre ucuz işgücü olmaları için tamamıyla proleterleşmesini istiyor. “Özel sektörün geliştirilmesi” başlığı altında özellikle de özelleştirmeyi öne süren Dünya Bankası kanımızca bu konudaki uygulamalardan memnun görülüyor. Güzelyurt paketleme evinin özelleştirilmesi ile başlayan ve mobil telefonlarındaki ortaklığını çok ucuza Vodafone for Turkcell'e satmaya hazırlanan CTP hükümeti Dünya Bankası'nı bu konuda memnun ediyor. GSM lisans satışını ucuza yaparak alamayacağı paraları da telefonları kullananlara uygulayacağı ek vergi ile giderme planları yapmaktadır. Tarım sektöründeki sübvansiyeleri kaldırmayı öneren Dünya Bankası, sermaye çevrelerinin uzak ülkelere ihracatlarını artımak için sübvansiyonu önererek patronları daha zenginleştirmeyi hedefliyor. Sermaye sahiplerinin azami karlarını artırmak amacıyla bir dizi ürünlerde gümrük muafiyetini önerirken diğer yandan da tarım ürünlerinin adaya girişine kolaylık sağlanmasını öneriyor. Ve Dünya Bankası doğru olarak tüm bunları AB yasaları ile uyumun bir parçası ve olmazsa olmazlar olarak ele alıyor. CTP hükümetinin özellikle son dönemde verdiği demeçlerle (örneğin, “AB'ye üye olmak istiyorsak bunları uygulamalıyız” şeklindeki demeçlerle) arkasını tamı tamına Dünya Bankası raporuna dayandırıyor. Kendisini “solcu”, “emekten yana” ilan eden CTP hükümeti Dünya bankası raporuna sahip çıkarak emekten yana olmadığını pratik uygulamaları ile kanıtlıyor. Kıbrıs'ta barış ve kardeşlikle adil yaşamı arzulayan işçi, emekçi ve kamu çalışanları kurutuluşun CTP siyasetleri ile sağlanamayacağını açıkça görüyorlar artık... Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi'nde başlatılan “Zirvedeki 1000 Kıbrıslı Türk 100 Kıbrıslı Türkü Seçiyor” konferans dizileri kamuoyuna Dünya Bankası raporunda öngörülen önermeleri ilerici ve yurtseverlerin isimlerini de kullanarak benimsetmeye yöneliktir. Pratik deneyimleri ile burjuva-emperyalist çözüm siyasetinin iflas ettiğini gören işçi, emekçi, yoksul köylüler ve de memurlar, gerçek kurtuluşun Dünya Bankası önerileri ile değil KSG ve KSP'nin programı ile ancak mümkün olabileceğini kavradıkları ve onu sahiplendikleri oranda burjuva-emperyalist boyunduruktan kurtulabilirler. Dünya Bankası'nın burjuva-emperyalist önerilerine karşı mücadelede işçi ve sendika önderleri ile yurtseverlere büyük görevler düşmektedir.