İyi Ki Doğdun Büyük Önder!

Pazar, 04 Mayıs 2008

5 Mayıs büyük önder Karl Marx'ın doğum günü...

1818'de Almanya'nın Trier kasabasında doğan Marx, eğitimini aynı kasabada aldı. Önce Bonn'da daha sonra da Berlin'de felsefe ve hukuk okudu.  Ancak Berlin'deki çalışması onu felsefeye yöneltti. 1841'de Prusya rejimine muhalif olarak Cologne'da Rheinische Zeitung gazetesini çıkarmaya ve Rhine Eyalet yönetiminin yasalarını detaylı bir şekilde eleştirmeye başladı. Eleştirileri o kadar etkili oluyordu ki dönemin merkezi hükümeti Berlin'den sansürcü göndererek Rheinische Zeitung'u 1843'te kapattırdı.   Rhine Eyalet yönetimini eleştirisi sırasında o güne kadar hukuk ve felsefenin dikkate almadığı noktalara özen gösterdi. İnsalığın gelişmesini anlamak için devleti değil Hegel'in tabiri ile "sivil toplum"u incelemek gerektiğini kavradı ve çalışmalarına bu alanda konsantre oldu.  Ancak sivil toplum bilimi politik ekonomi olduğundan bu bilimde detaylı incelemeleri Almanya'da değil Fransa ve İngiltere'de yapılabileceğini anladı. 1843 Yılında evlendikten sonra Paris'e gitti ve Fransız Devrim tarihi ile politik ekonomi çalışmalarına kendini adadı. Paris'te 1845'te Deutsch-Französische Jahrbücher gazetesinin ilk sayısının yayınlanmasının ardından Fransa'dan sınır dışı edildi. Brüksel'e yerleşen Marx, aynı dalda çalışmalarına devam etti. Şubat 1847'de patlak veren devrim sırasında o dönemin sosyalizm anlayışının ne kadar ters olduğunu gördü ve Prudhon'un sosyalizm anlayışını yerden yere vuran "Felsefenin Sefaleti" kitabını aynı yıl Paris ve Brüksel'de yayınladı. Burada komünizmin felsefesinin temellerini açıkladı. Ve bu çalışma 1848 yılında Londra'da arkadaşı Friderich Engels ile yayınladığı Komünist Parti Manifestosu'nda detaylandırıldı.

Belçika hükümeti onu sınır dışı ettiğinde Paris'e geri döndü. Almanya devrimi gelişiyordu ve Marx bu mücadelede yerini almak için harekete geçti. Cologne'da Neue Rheinische Zeitung gazetesinin çıkmasını örgütleyen Marx arkadaşları ile bu gazeteyi Haziran 1849'a kadar çıkarabildi. Almanya'daki devrim yılları sırasında gazetede çıkan yazıları nedeniyle birçok kez mahkemeye verildi. Prusya hükümeti Marx ile başa çıkamayınca onu Mayıs 1849'da vatandaş olmadığını bahane göstererek ülkeden kovdu.  Almanya'dan Paris'e giden Marx Paris'ten de dönemin hükümeti tarafından kovulunca Londra'ya gitti.

Londra o dönemde Avrupa'nın sürgünler şehri idi. Londra'dan Neue Rheinische Zeitung gazetesini bir yıl kadar aylık çıkarmaya devam etti. Avrupa'da devrim dalgası gerileyince politik ekonomi çalışmasına geri döndü ve ünlü  British Library'deki (Britanya Kütüphanesi) zengin kaynakları bu amaçla inceledi. Aynı zamanda  ABD'de çıkan New York Tribune gazetesine düzenli makaleler yazdı.

Avrupa'daki gelişmeleri yakından takip eden Marx, Aralık 1852'de III. Napolyon'un darbesi karşısında "Louis Bonaparte'nin Onsekizinci Brumaire'i" kitabını yayınlayarak yapılan darbenin gerçek yüzünü açığa vurdu.

Londra'da çalışmalarına devam eden Marx 1859 yılında politik ekonomi çalışması ile ilgili ilk kitabını yayınladı. "Politik Ekonominin Eleştirisine Bir Katkı" kitabinda bugün Marxist-Leninist'lerin savunduğu gerçeği açıkladı. Kitabın önsüzünde Marx şunları söylüyordu:

"Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da, bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder. Bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile -ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir-, hukuki, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik şekilleri ayırdetmek gerekir. Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi gözönünde tutularak, bir hükme varılamaz; tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi hayatın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir. İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar. Çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar."

1867'de ise Politik ekonomi çalışmasının birinci cildini ("Das Kapital") yayınlar. Kapitalist ekonomiyi bilimsel olarak en ince parçacığına kadar inceleyen, bu parçacıklar arasındaki bağlantıları ve çelişkileri gün ışığına çıkaran Marx bu kitapta diyalektiği ustaca uygular. Emek ile sermaya arasındaki gizli ilişkiyi, kârın artı-değer sömürüsünden nasıl elde edildiğini toplumsal emek ile kapitalist mülkiyet arasındaki antagonizmanın proletaryayı zafere nasıl götürdüğünü açıklar. İnsanları açlığa iten kapitalist ekonomik krizlerin kapitalist üretim biçiminin kaçınılmaz bir parçası olduğunu sergileyen Marx insanlığın mutlu bir yaşama ancak komünizm ile ulaşacağını gösterir.

Ancak Marx bununla yetinmez. Politik ekonomi çalışmalarını yürütürken Uluslararası İşçi Birliği'ni de yönetir ve o dönemde birlikte bulunan ve yanlış yaklaşımlar sergileyenleri acımasızca sistemli olarak eleştirir. Bu sayede gerek Avrupa'da gerekse ABD'de Marxist dünya düşüncesinin kök salmasını sağlar. Avrupa'da Marxist partiler 1800'lerin sonlarında güçlenerek işçi sınıfı partileri olarak yerlerini alırlar.

Marx'ın ölümünden sora Rusya'da geniş kök salan Marxizm, Lenin'in öderliğinde işçi sınıfının örgütlenmesine ön ayak oldu. Devrimci bir Marxist partinin ideolojik temelini atan Lenin, Avrupa'daki işçi partilerinin aksine devrimci partinin nasıl örgütlnmesi gerektiğini detaylı olarak ele aldı. Lenin işçilerin sadece ekonomik mücadele değil siyasi mücadele de yürütmesi gerektiğini vurguladı ve işçi sınıfının örgütlenmesinin ideolojik temelini attı. Lenin devrimci parti konusundaki düşüncesini şu şekilde özetledi:

"İddia ediyorum ki, 1) istikrarlı ve sürekliliği sağlayan bir önderler örgütü olmaksızın hiçbir devrimci hareket yaşayamaz; 2) mücadeleye kendiliğinden katılan kitle ne kadar genişse ... böyle bir örgütün gerekliliği o kadar acildir ve bu örgüt o kadar sıkı olmalıdır... 3) böyle bir örgüt, esas olarak, devrimci faaliyetle profesyonelce uğraşan kimselerden oluşmalıdır; 4) böyle bir örgüte üyeliği, örgüte ancak profesyonel devrimci faaliyette bulunan, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş kimselerin katılabileceği derecede ne kadar kısıtlarsak, otokratik bir devlette, böyle bir örgütü ortadan kaldırmak da o kadar zor olur, ve 5) harekete katılma ve onun içinde aktif olarak çalışma imkanına sahip olan, işçi sınıfından ve toplumun diğer sınıflarından kimselerin sayısı o kadar fazla olur." (Lenin- Ne Yapmalı?)

Rusya Bolşevik Partisi işte bu temelde inşa edilerek geniş işçi ve ezilen sınıfların kitle partisi haline dönüştü; 25 Ekim 1917'de Rusya'da Marx'ın gösterdiği emek ile sermaye arasındaki antagonizmayı proletaryanın zaferi, proletarya diktatörlüğü ile çözdü. Geri bir tarım ülkesi  ve ulusların hapishanesi olan Rusya'da işçiler ve yoksul köylüler ulusların gönüllü birliği temelinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni (SSCB) kurdu.  20 yıl gibi kısa bir sürede SSCB dünyanın ikinci büyük endüstri ülkesi konumuna bu sayede geldi. 1940'larda dişlerine kadar silahlanmış Nazilerin saldırısını göğüsledi. Faşizme karşı yürüttüğü Büyük Yurtsever Savaş'ı zaferle sonuçlandırarak sadece SSCB'yi değil Avrupa'yı ve tüm insanlığı faşizmin barbarlığından kurtardı. Bugün birçok kapitalist ülkelerde var olan burjuva demokrasisi ve burjuva "sosyal" haklar SSCB'nin bu üstün başarıları sayesindedir. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi tüm dünya işçilerine ve ezilen halklara ayrıca ışık tuttu.

Marx ve arkadaşı Engels birçok yazılarında komünist toplumun birçok Avrupa ülkelerinde gerçekleşecek devrimlerden sonra hayat bulacağını söylemiştiler. Fakat, Marx ve Engels modern komünist ideolojinin bir dogma olmadığını , bir bilim olduğunu sürekli vurguladılar. Gerek yaşam, gerekse de SSCB'nin ve Doğu Avrupa'nın sosyalizm yönündeki pratik tecrübeleri SSCB gibi ülkede komünizme geçişin mümkün olduğunu gösterdi.

İşte bu Marxist-Leninist ideolojiyi geliştiren Stalin burjuvazinin SSCB'de tasviye edildiği ve Stalin Anayasası'nın kabul edildiği 1936'da  sosyalist toplumun yerinde sayamayacağını komünizme doğru ilerlemek zorunda olduğunu açıkladı.  Tüm bu gerçeklere rağmen Marxizim adına konuşan bazı çevreler ne tek ülkede sosyalizmin ne de tek ülkede komünizmin mümkün olabileceğini savunarak proletaryanın kurtuluşunu çıkmaz ayın Çarşamba'sına erteleyiyorlar. Bunlar Marxizm-Leninizm'i bir dogma olarak göstererek onu öldürmeye çalışıyorlar. Bunlar yıllar önce iflas etmiş Troçkist ve sözde SSCB'deki uygulamalara sahip çıkan Neo-Troçkistlerdir.

Bilim ve teknolojideki ve hammaddelerin işlenmesinde yaşanan devrimler, mikroçiplerin günlük yaşamda evrenselleşmesi ve de üretim yapan insanoğlunun (üretimin aktif nesnesi) gelişmesi günümüzde komünizmin ne kadar kaçınılmaz olduğunu bariz bir şekilde göstermektedir.  İnsanlık tüm bu gelişmeler sayesinde dünya çapında üretimi planlayabilir, açlığı, cehaleti ve basit hastalıklardan ölen milyonlarca çocuk ve insanları bu sefaletten kurtarabilir konumdadır. Ancak komünizim barbar milli ve dini çatışmalara son vererek insanların kardeşçe yaşamasını sağlayabilir.

İyi ki doğdun büyük önder!