SENDİKACILIK

SENDİKAL EĞİTİM VE ÖRGÜTLENME

Kıbrıs’ın Kuzeyinde sendikacılık, son yıllarda memur-öğretmen sendikalarının çalışması ve aktivitesi ile eşdeğer hale gelmiştir. Bu ise “Sendikacılık Nedir?” ve “Dünya Sendikacılık” konularını salt memur-Öğretmen sendikalarına indirgemememizi gerektirmez. Çünkü bugünkü çarpık ekonomik düzen Kıbrıs’ın Kuzeyinde işçi sınıfını yeterince öne çıkaramamıştır.

Bizler sendikacılığı genel prensipleri ile öğrenmek istiyorsak dünyadaki durumunu ele almalıyız. O zaman biz okuyucu olarak bu genel konuyu ülkemiz sendikal hareketine indirgeyebiliriz.

Bu çalışma sendikacılığı daha da derinlemesine incelemek için genel hatları ile ortaya koyan bir çalışma olarak görülmelidir.

ÜLKEMİZDE SENDİKACILIĞIN KISA TARİHÇESİ

20.yy. başında Büyük Ekim Devrimi çeşitli ülkelerdeki ezilen kesimlere rehber ve esin kaynağı olmuştur. Bu uyanışın Kıbrıs’a da yansımaması imkansızdı. Bu dönemde İngiliz emperyalizminin yönetiminde olan Kıbrıs’ta ticaret sanayi, demiryolu ve madencilik büyük gelişme gösterdi. Ülkemizde ilk ciddi sendikal örgütlenmeler Limasol’da liman işçileri arasında oluştu. Bu sendikalarda Rumlar ve Türkler, ortak örgütlenmeye gittiler. İngiliz sömürge idaresinin baskısına rağmen bu sendikal örgütlenmeler daha üst örgüt olarak 1925 yılında Kıbrıs Komünist partisini kurdular. 1920-1930 yılları arasında ilk örgütlü grevler yapılmaya başladı. Bu grevlerin en büyüğü 1927 yılında 4000 maden işçisinin yaptığı grevdir. Rum ve Türk işçiler Amerikan patronlara ve İngiliz sömürge askerlerine karşı büyük direniş gösterdiler.

1939 yılının Ağustos ayında 101 delege 2500 işçiyi temsilen bir kongre yapılarak Kıbrıs işçiler birliği kuruldu.

İngiliz emperyalistlerinin baskısı sonucu yeraltına inen Kıbrıs Komünist Partisinin yerine 1941 yılının Ekim ayında legal olarak AKEL Partisi kuruldu. Bu Parti kısa zamanda reformist ve sendikalist görüşleri ile Kıbrıs halkının mücadelesine öncülük edemedi. ENOSİS’e arka çıkan, plebisiti savunan, Rum burjuvazisi ve kilise ile al-ver ilişkisine giren AKEL, Türk burjuvasına ve şövenistlerine tarihi fırsatı vermiş oldu. Tabii bu sürece İngiliz sömürgecileri de tüm gücü ile yardımcı oldu.

Rum ve Türk emekçileri tarihi dayanışmalarını, ortak mücadelelerini bu şöven yöneticiler yüzünden koparmak zorunda kaldılar. Bu ayrılık toplumlar arası çatışmalarla daha da körüklenip 1 974’e geldi. 1974 sonrası ise reformist sendikacılık Kuzeyde ve Güneyde işçi-emekçi örgütlenmesine ve mücadelesine ciddi darbeler vurdu.

SENDİKALARIN DOĞUŞU

İlk sendikal örgütlenmeler 17.yy. sonunda ve 18. yy’da İngiltere’de ortaya çıktı. Kapitalist gelişmişlik ve büyük ölçekli üretimin yüzbinlerce emekçiyi örgütlenmelerini de ortaya çıkardı. İngiltere’de kanuni olarak sendikaların yasallaşması için ilk örgütlenmelerin üzerinden yaklaşık 150 yıl geçmesi gerekti. (1824). ilk işçi hareketleri tepkisel acemi ve sekterdiler. Makineleri parçalama, bireysel anarşik eylemlerde bulunma, kendi aralarında kavgalar vs. bu dönemin karakteristik özellikleriydi. işte çalışanlar kendi aralarındaki kavgayı, rekabeti bırakıp, burjuvaziye karşı topyekün rekabet etme bilincine eriştikleri zaman modern sendikal hareketin ayakları yere bastı.

SENDİKALAR KİMİNLE MÜCADELE EDİYOR?

Tüm zenginliği elinde tutan, ticaret sanayi gibi ülke ekonomisine hükmeden sınıfa burjuvazi denir. Bu gün de günümüz ekonomik, siyasi sisteminde (kapitalizmde) zenginler yalnız ekonomik güçleriyle değil, yasal, anayasal, askersel, kısaca tüm devlet gücüyle donanmıştır. Bu konum onlara egemen sınıf statüsü tanımaktadır. Tüm toplumu saran siyasal ve sosyal olaylarda başrolü bu ayrıcalıklı burjuvaların çıkarları kavgalarının kiminle olduğunu, yani sınıf düşmanlarını iyi tanımalıdırlar. Bu düşmanlar devletin bizzat kendisi veya tek tek burjuvazi olabiliyor. Bu, çelişkinin özünü hiç etkilememektedir. Bu noktada devletin “tarafsızlığını” iddia edenler:

a) Grevlerin neden ertelendiğini,

b) Asgari ücret komisyonlarında devlet temsilcilerinin kimin yanında tavır koyduğunu,

c) Grevdekilerin üzerine asker, polis sürenlerin kimler olduğunu,

d) Faşist diktatörlükler niye burjuva örgütlerini (Ticaret odaları vs.) değil de sendikaları kapattığını, önderlerini yokettiğini iyi görmeliler.

SENDİKACILIK VE SİYASET

Devlet mekanizmasını elinde tutan bir avuç zengin, sendikaları ve dolayısı ile emekçileri pasifize etmek için sürekli siyaset yasağı duvarını örmüşlerdir. Günümüzde bazı darkafalı sendikacılar “Sendikalar siyaset yapsın mı?” diye düşüne dursunlar. Yaklaşık üç asırdır sendikalar patronlara, egemen devlete karşı bu mücadeleyi vermektedirler. Büyük ekonomik buhranların faturasını biz çalışanlara çıkaran burjuvaziye karşı emekçiler topyekün kendi siyasetlerini ve örgütlü güçlerini öne çıkarmalıdırlar. Kapitalizmin ilk yıllarında günümüze kadar tarihsel süreç binlerce mücadeleye sahnedir. 8 saatlik işgünü için mücadele eden emekçi önderlerinin nasıl katledildiğini unutmamak gerekir. Kısacası üretilen maddi servetten bizim soframıza ne ayrıldığı, efendilerin saraylarına ne gittiği bir siyasal sorundur.

ÇEŞİTLİ SENDİKAL EĞİLİMLER

Emekçilerin burjuvaziye karşı örgütlenme çabaları pasifize etmek, onları uysal köleler haline getirmek için kendi siyasi, ideolojik tezlerini yine kendi adamları vasıtası ile sendikalara sokma çabasındadır. Yine işçi sınıfı adına, emekçiler adına emekçileri yanlış politik hedeflere yönetenler olmuştur, olmaktadır. Bu belli başlı sendikal eğilimleri ortaya çıkarmaya çalışalım. Bu değerlendirmeler ışığında ülkemizdeki sendikaların yönetim kadrolarını, siyasetlerini gözden geçirme fırsatını okuyucuya verelim.

a) Owenizm ve Chartizm.

İngiltere’de işçi hareketlerine 19.yy içinde yön veren en önemli iki akımdır. Bu iki akım o dönemde İngiliz işçi sınıfı içinde önemli izler bırakmıştır. Belirgin özelliği ütopik (hayalci) bir sosyalist anlayışa sahip olmasıdır. Kapitalist düzenin işleyişini, sınıflar arası çelişkinin boyutunu, işçi sınıfının siyasal eylemdeki rolünü kavrayamama sonucu etkisizleşmişlerdir. Nitekim Robert Owen çevre şartlarının değişmesi ile insanların da değişeceğine inanarak kendi düşüncelerini 1800-1819 yıllarında New Lanark’taki fabrikasında uygulamaya kalkıştı. Başarılı olamayınca suçu “kokuşmuş İngiltere’ye” buldu. Amerika’ya gidip İndiana da kendi ütopik düzenini kurmayı denedi. Yine başarısız oldu.

Bu örnekte de görüldüğü gibi işçi sınıfının rolünü küçümseyen, iyi niyetle işçilerin yürüyeceğine inanan bir siyasi akımdır. Owenizmin gözden düşmesi ile Chartizm bu “ütopik hayallerden arınmış” hedefler gösterdi. Aristokratlar-burjuvalar ittifakına karşı güç kazanmak için “herkese oy hakkı” sloganını öne çıkardılar. Hedef parlamentoda işçi sınıfının ağırlığını hissettirmek düşüncesidir. Parlamento mücadelesi ile haklarını alacakları inancı onları 1.200.000 imza ile 1839 yılında parlamento ya başvurdurdu. Parlamento 46’ya karşı 235 oyla taleplerini reddetti. Kendi önderlerini çıkarmakta güçlük çeken, kitlelerle yöneticiler arasındaki uçurumun olduğu İngiliz işçi sınıfı Owenizm ve Chartizmle sınıf mücadelesini çar-çur etmişlerdir. Sonuç olarak bugün de İngiltere’de politik hayatı tasvir eden şu söz geçerlidir.

“İngiltere’ce seçimlerde kaybetmeyen tek sınıf egemen sınıftır.”

b) Anarko - Sendikalizm

Anarşizm ve Anarko-Sendikalizm temel olarak işçi sınıfı hareketi ve felsefesi değildir. Sınıfsal olarak asıl kaynağı küçük burjuvazidir. Anarşizm ve Anarko-Sendikalizm işçi sınıfı dışında, küçük burjuvazinin sözcüsü olan aydınlar tarafından geliştirildi.

Anarşizmin babası olarak Proudhon ve Bakunin gösterilebilir.

Çeşitli ülkelerde farklı görünümlerle ortaya çıksa da özde ayni yaklaşımı taşımaktadırlar.

Anarko-Sendikalistler anarşizmin ani, otoriter ve bireyci yanından esinlenerek, yöneticisi veya yönetici kurulu olmayan, bireysel kararlarla yönetilen ve örgüt içi kuralları hiçe sayan sendikalar yaratmaya gayret etmişler, etmektedirler. Yukarıda belirtildiği gibi çevremizde kurnaz aydın kafası ile anarko-sendikalist anlayışla sendika idare etmeye çalışanlar çoktur. Anarko-sendikalist zihniyet örgüte hele siyasi örgüte, örgütlenmeye, en üst örgütlenmeye inancı olmadığı için çalışanların çıkarlarını zaferle sonuçlandırabilmeleri için genel grevi her şeyin üstünde tutmuştur. Burjuva devlet yapısını, tüm kurumlarını görmezlikten gelen bir zihniyet içindedirler. Onlara göre genel grev sonuca giden en kestirme yoldur.

Anarşizm ve Anarko sendikalizmin örgütlülüğü yadsıması sonucu mitos yaratmaya, mitosa umut bağlamaya özen göstermişlerdir. Bu mitos yaratma, Anarşistleri bazı ülkelerde Faşizmin yedek gücü yapmıştır.

c) Reformist Sendikacılık

İşçilerle burjuvazi arasındaki mücadelenin uzlaşmaz bir mücadele olduğunu gözardı eden bir sendikal anlayıştır. Sınıf işbirliği teorisine dayanır. Tüm Marksist-Leninist teorileri revizyondan geçirerek “güncelleştirerek”, “döneme ve ülkeye uydurarak” burjuvaziyle al-ver ilişkisine girmişlerdir. Tüm çalışanları parlamentarist mücadeleye hapsetmişlerdir. Örgütlenmeyi ve örgütlülüğü gevşek tutarak sendikalarda ayrıcalıklı bir yönetici sınıf olmuşlardır. Çalışanları pasifize etmek için politikadan uzak tutmaya gayret etmektedirler. Bu gayretleri ile burjuva politikasını savunmaktadırlar.

Emperyalizmin kontrol ettiği ülkelerdeki işçi yığınlarını dizginleyebilmek için kendi adamlarını eğiterek sendikacı diye pazarlamaktadır. Örneğin Türk-İş’e Amerikan iktisadi işbirliği Teşkilatı, OECD ve daha birçok emperyalist kuruluş her yıl milyarlarca liralık yardım yapmaktadır. Acaba niye?

Ekonomik ve siyasi şartlar ne olursa olsun reformist sendikacılar her zaman burjuva devlet düzeni ile uyum içinde olmuşlardır. Bunların zaman zaman bildiri düzeyinde eleştiri yaptıkları tamamı ile göz boyamadır.

MARKSİST-LENİNİST SENDİKACILIK

Marksist-Leninist sendikal anlayışa göre işçi sınıfı burjuvaziye karşı uzlaşmaz çelişkileri olan sınıftır. Bu sınıfın kurtuluşu proletarya devrimi ile mümkündür. Bu devrim küçük burjuvazinin, memurların ve aydınların da çıkarınadır. Bu nedenle burjuva devlet yapısının temelden değiştirilmesi gerekiyor. Günlük ekonomik, demokratik çıkarları yadsımayan fakat kalıcı kurtuluşun ekonomik ve siyasi sistemin değişikliği ile mümkün olduğuna inanmaktadır. Marksist-Leninist anlayışa göre bu sınıf çatışması sömüren azınlıkla sömürülen çoğunluk arasındadır. Bu sömürülen çoğunluk özelde de sanayi işçileri sendikal örgütlenmenin başını çekmektedir.

Dikkat edilirse Marksist-Leninist sendikal anlayış temelde Anarko-Sendikacılık ve Reformist sendikacılıktan kesin bir çizgiyle ayrılmaktadır. Anarko-Sendikalizmin bireyci, anarşist yaklaşımı yerine örgütlü, işçi sınıfına dayanan bir mücadeleyi öne çıkarmıştır. Reformizmi ise işçi sınıfının ve tüm çalışanların baş düşmanı saymıştır. Bu iki uzlaşmaz sınıfı işbirliği ve uzlaşmaya götüren burjuva artığı reformistlere, ekonomistlere ve her türlü burjuva siyasetlere karşı amansız savaşım içindedir.

Marksist -Leninist sendikal anlayışa göre, işçi sınıfı ve çalışanlar farklı milliyetten, renkten, dinden olan tüm dünya emekçilerinin çıkarlarını ortak görmektedir. Şövenizme ve her türlü gericiliğe karşı savaşım içindedir. Marksist-Leninist sendikal anlayışa göre işçi sınıfının kurtuluşu salt sendikaların işi değildir. Bilakis sendikaların üstünde işçi sınıfı ideolojisi ile donanmış işçi sınıfı ile organik bağları olan bir parti ile mümkündür.

Kapitalist düzen devam ettiği sürece bu düzenle uzlaşmayan Marksist-Leninist sendikal anlayış zaman zaman gerilese, yenilse bile gelecekte çalışanların en büyük umudu olacaktır. Yine bu sendikal anlayış küçük burjuva örgütlerle, onların beklentileri ile zaman zaman ters düşmektedir. Kapitalist, emperyalist karşı saldırı başladığı zaman zayıflayan Marksist -Leninist sendikal örgütlenme yanı başındaki küçük burjuva örgütleri karşısında bulur. Nitekim bugün dünyada ve ülkemizde işçi sınıfı ideolojisine karşı yapılan amansız saldırılar nedeni ile Marksist-Leninist sendikal anlayışa soğuk bakılmaktadır. Bunun bir anlayışın tüm siyasi, ideolojik, ekonomik gelişmelere karşı kör, sağır, dilsiz oluşudur.

SENDİKAL EĞİTİM VE ÖRGÜTLENME

Sendikal eğitim ancak kalıcı, ayakları yere basan sendikacılığı doğurur. Örgütlenme sendikal eğitimle desteklenirse bir amaca hizmet eder. Sendikal eğitim günlük politik sloganlardan öte özelde ülkemiz ve genelde de dünya siyasi-ekonomik yapısının kavranması ile mümkündür.

Sendikal eğitim denince birlikte yürüyen iki çalışmayı anlamalıyız. Teorik çalışmalar ve pratik mücadeleler. Örneğin, çalışanların haklarını, zorluklarını, hedeflerini açık anlaşılır bir dille ortaya koymak öncelikle teorik görevdir. Grevler ve diğer benzeri pratik eylemler de sendikal eğitimin önemli bir parçasıdır. Sonuçta hedef olan sağlam, mücadeleci bir örgütlenmeye varılır.

Örgütlenme prensiplerinde üzerinde durulması gereken üç önemli kavram var. Profesyonellik, Katılımcılık, Demokratiklik. Profesyonellik her sendika için hayati önem taşır. Burjuvaziye karşı, devlete karşı yürütülen savaşımda amatörce çalışmalar bir yere kadar gider. Yalnız Profesyonellikte “sendika ağalığına” çok dikkat edilmeli. Çalışanlardan kopuk ayrıcalıklı, bol ücretli bir yönetici grubun oluşmasına asla izin verilmemeli. Katılımcılık, örgütlülüğü en küçük çalışma birimine ulaştırabilmek için tüm işkolundaki çalışanların seçmelerini teşvik etmek gerekir. Demokratiklik de örgütlenmede büyük önem taşır. Örgüt içi demokrasiyi içine sindiremeyen örgüt ancak tekke olur. Örgütün dinamizmini artıran, siyasi bilinci yükselten, örgütü uyanık tutan tüm örgüt içi mücadeleleri örgüt içine sindirmelidir. Tasfiyeci, komplocu, kararları çoğunluk kararına dayandırmayan sendikalar güdük ve etkisiz kalırlar. Özellikle burjuvazinin çalışanlardan esirgendiği demokrasiyi, çalışanlar kendi içlerinde hayata geçirdikleri oranda inandırıcı olurlar.

Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Aylık Siyasi Gazete, Sayı 4, Mayıs 1996, Yıl 4, Sayfa 3.