VIII.Polonyalılar, Çekler ve Almanlar

POLONYALILAR, ÇEKLER VE ALMANLAR 43

BUNDAN önceki makalelerde söylenmiş olanlardan, 1848 Mart devrimini yeni bir devrim izlemedikçe Almanya’da her şeyin, zorunlu olarak bu olaydan önce bulunduğu noktaya geleceği, daha şimdiden açıkça ortaya çıkar. Ama üstüne biraz ışık tutmaya çalıştığımız tarihsel olay öylesine karmaşık bir özlükte ki Alman devriminin dış ilişkileri denebilecek olan şeyi göz önünde tutmadan, daha sonraki olaylar açıkça anlaşılamaz. Ve bu dış ilişkiler de, iç sorunlar kadar karışık bir nitelikteydiler.

Almanya’nın Elbe, Saale ve Boehmerwald’a kadar tüm doğu yarısı, bilindiği gibi oraya üşüşmüş bulunan Slav halklardan, son bin yıl içinde alınmıştı. Bu toprakların büyük bölümü, yüzlerce yıldan beri, tüm Slav milliyeti ve tüm Slav dili tamamen ortadan kalkacak derecede Almanlaştırılmıştı ve hepsi hepsi 100.000 kişiden az, tamamen yalıtık bazı [sayfa 61] kalıntıları (Pomeranya’da Kasublar, Lausitz’de Vandlar ve Sorablar vb.) bir yana bırakırsak, bu bölüm üzerinde yaşayanlar, her bakımdan Almandır. Ama tüm eski Polonya sınırı üzerinde ve Çek dilinin konuşulduğu ülkelerde, Bohemya ve Moravya’da durum böyle değildir. Burada iki milliyet, her bölgede birbirine karışmış durumdadır: Kentler genellikle az çok Almandır, oysa Slav öğe, gene de yavaş yavaş dağıldığı ve Alman etkisinin sürekli ilerleyişi ile geriye püskürtülmüş bulunduğu kırda, ağır basar.

Bu durumun nedeni, şu: daha Charlemagne çağından başlayarak, Almanlar, en sürekli, en direşken çabalarını, Doğu Avrupa’nın fethine, kolonizasyonuna, ya da en azından uygarlaştırılmasına doğru yönelttiler. Feodal soyluluğun Elbe ile Oder arasındaki fetihleri, şövalye askerî zümrelerinin Prusya ve Livonya’daki feodal kolonileri, Batı Avrupa’nın geri kalan bölümünde olduğu gibi Almanya’da da, daha 15. yüzyıldan başlayarak toplumsal ve siyasal önem kazanan tecimen ve sanayici burjuvazi tarafından, çok daha geniş ve etkin bir Almanlaştırma sistemine alan hazırlamaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Slavlar ve hele Batı Slavları (Polonyalılar ve Çekler), esas olarak tarımsal halklardır; sanayi ve ticarete hiçbir zaman büyük bir önem vermemişlerdir. Bunun sonucu, bu bölgelerdeki nüfus artışı ve kentlerin kuruluşu ile birlikte tüm sanayi maddeleri üretimi Alman göçmenlerin eline geçti ve bu metaların tarımsal ürünler ile değişimi, herhangi bir milliyete ait oldukları ölçüde, bu ülkelerde her halde Slav olmaktan çok Alman olan Yahudilerin salt kendilerine özgü tekeli durumuna geldi. Durum bütün Doğu Avrupa’da da, gerçi daha düşük bir derecede, böyle oldu. Saint-Petersburg’da, Peşte’de, Yaş’ta ve hatta İstanbul’da zanaatçı, küçük tecimen, küçük imalatçı, şu ana kadar, bir Almandır; oysa tefeci, meyhaneci, gezgin satıcı –nüfusu seyrek bu ülkelerde çok önemli kişi–, çoğu kez, ana dili son derece bozuk bir Almanca olan bir Yahudidir. Böylece, Slav sınırı bölgelerindeki Alman öğenin önemi kentlerin, tecim ve sanayiin gelişmesi ile birlikte büyüdü ve entelektüel kültürün tüm öğelerini Almanya’dan ithal etmek zorunlu olduğu zaman, daha da arttı; Alman tecimen ve zanaatçısından sonra, [sayfa 62] Alman rahibi, Alman öğretmeni, Alman bilim adamı da Slav topraklarında yerleşmeye başladılar. Ve son olarak fatih orduların tunçtan adımı ya da diplomasinin sıkıntılı, önceden iyi düşünülmüş el koyusu, toplumsal gelişme tarafından yol açılan ulusal dağılmanın yavaş, ama güvenli ilerleyişini sadece izlemekle kalmıyor, birçok kez önünden bile gidiyorlardı. Böylece Batı Prusya ve Poznanya’nın büyük bölümleri, Polonya’nın ilk paylaşılmasından bu yana, kamusal toprakların Alman kolonlara satılması ya da verilmesi, Alman kapitalistlere bu bölgelerde fabrika vb. kurmak için sağlanan kolaylıklar ve çoğu kez de ülkenin Polonyalı halkına karşı son derece despotça önlemler aracıyla, Almanlaştırılmışlardı.

Son yetmiş yıl, böylece Alman ve Polonya milliyetleri arasındaki ayrım çizgisinin yerini tamamen değiştirmişti. 1848 devrimi ile tüm ezilen uluslar hemen bağımsız bir varlık ve kendi işlerini kendileri düzenleme hakkı istediklerine göre, Polonyalıların da hemen kendi ülkelerinin, eski Polonya Cumhuriyetinin 1772’den önceki sınırları içinde yeni baştan kurulmasını istemeleri doğaldı. Gerçi bu sınır, hatta o anda bile, Alman ve Polonya milliyetlerini ayırma bakımından elverişsiz bir duruma gelmiş bulunuyordu; sonradan, Almanlaştırmadaki ilerlemelerle birlikte, yıldan yıla daha da elverişsiz bir duruma geldi; ama Almanlar, Polonya’nın yeniden kurulması için öylesine büyük bir coşkunluk gösterdiklerinden, sempatilerinin gerçekliğinin bir ilk kanıtı olarak onlardan kendi ganimet paylarından vazgeçmelerinin istenmesini beklemeleri gerekiyordu. Öte yandan, çoğu Almanlar tarafından yerleşilmiş»tüm bölgeler, tamamen Alman koca koca kentler, tarımsal kölelik üzerine dayalı bir feodalizm durumundan öteye geçmeye yetenekli olduğunu henüz hiçbir zaman kanıtlamamış bir halka geri verilmeli miydi? Sorun yeterince karmaşıktı. Tek olanaklı çözümü, Rusya ile bir savaş sunuyordu. Bu olasılıkta ortaya çıkan çeşitli uluslar arasındaki sınır sorunu, ilk iş olarak ortak düşmana karşı güvenli bir sınır çizme sorununa bağlanmış oluyordu. Doğuda geniş topraklara sahip olan Polonyalılar, Batı konusunda daha söz anlar olabilirlerdi; ve sonuçta Riga ve [sayfa 63] Memel, onlara Danzig ve Elbing kadar önemli görünebilirlerdi. Böylece, kıta hareketini sürdürmek için Rusya ile bir savaşın zorunlu olduğunu düşünen ve Polonya’nın bir bölümünün bile ulusal yeniden kuruluşunun bu savaşı kaçınılmaz kılacağını gözönünde tutan Almanya ileri partisi, Polonyalıları destekliyordu; buna karşılık iktidardaki burjuva parti, Rusya ile herhangi bir ulusal savaşın, daha etkin ve daha enerjik adamları iktidara çağırarak kendi düşüşü sonucunu vereceğini açıkça görüyor ve bundan ötürü, yapmacıklı bir esrime ile, Alman milliyetinin yayılmasından yana çıkıyordu: Polonya devrimci çalkantısının merkezi olan Prusya Polonyası, gelecekteki Alman İmparatorluğunun ayrılmaz bir parçasıydı. Çalkantının ilk günlerinde Polonyalılara verilmiş bulunan sözler, utanılacak bir biçimde çiğnendi. Hükümetin izni ile kurulan Polonya birlikleri dağıtıldı ve Prusya topçusu tarafından yok edildi; ve daha 1848 Nisan ayında, Berlin devriminden ancak altı hafta sonra, Polonya hareketi ezilmiş ve Polonyalılar ile Almanlar arasındaki eski düşmanlık canlanmış bulunuyordu. Rus otokratına ölçülmez bir değer taşıyan bu engin hizmeti yapanlar, liberal tecimen-bakanlar, Camphausen ile Hansemann oldu. Bu Polonya seferinin, Prusya ordusunu yeniden örgütleme ve ona kendine karşı güven kazandırmanın ilk aracı olduğunu eklemekte de yarar var. Bu ordu, sonradan liberal partiyi cehennemin dibine gönderdi ve Camphausen ile Hansemann efendilerin yoluna koymak için onca zahmet çektikleri hareketi bastırdı. “Nerede günah isledilerse, orada çarpıldılar.” Ledru-Rollin’den Changarnier’ye ve Camphausen’den Haynau’ya kadar, tüm 1848-1849 türedilerinin yazgısı bu oldu.

Milliyetler sorunu, Bohemya’da bir başka savaşıma yol açtı. İki milyon Alman ile üç milyon Slav tarafından yerleşilmiş, Çek dilini konuşan bu ülke, hemen hepsi Çeklerin eski üstünlüğüne ilişkin büyük tarihsel anılara sahipti. Ama sonra, Slav ailesinin bu kolunun gücü, daha 15. yüzyıldaki Hüssitler savaşlarından beri44 kırılmıştı. Çek dilini konuşan eyaletler bölündü; bir bölüm Bohemya krallığını, bir başkası Moravya prensliğini oluşturuyor, bir üçüncüsü, Slovaklar tarafından yerleşilmiş Karpat dağları bölgesi ise, Macaristan’a [sayfa 64] katılıyordu. Moravyalılar ve Slovaklar, çoğu dillerini korumuş olsalar da, uzun süreden beri her türlü dirilik ve ulusal duygu kalıntısını yitirmiş bulunuyorlardı. Bohemya’nın dört yanından üç yanı, tamamen Alman ülkelerle çevrilmişti. Alman öğe, kendi öz toprakları üzerinde büyük gelişmeler göstermişti; hatta başkentte, Prag’da bile, iki milliyet birbirlerini az çok dengeliyorlardı; ve her yerde sermaye, tecim, sanayi ve entelektüel kültür, Almanların elindeydi. Çek milliyetçilerin başlıca şampiyonu olan profesör Palacky’nin kendisi de, şimdi bile, Çek dilini yanlışsız ve yabancı vurgu olmadan konuşmasını bilmeyen, kafadan çatlak bir Alman bilim adamından başka bir şey değildir. Ama çoğu kez olduğu gibi, son dörtyüz yıllık tarihin bilinen bütün olaylarının tanıklığına göre ölmekte olan Çek milliyeti, 1848’de eski diriliğini yeniden kazanmak için son bir çabaya girişti – başarısızlığı, bütün devrimci düşünceler dışında Bohemya’nın, halkının bir parçası birkaç yüzyıl boyunca hâlâ Almancadan başka bir dil konuşmaya devam edebilse bile, bundan böyle ancak Almanya’nın yapıcı bir parçası olarak var olabileceğini kanıtlayacak bir çabaya. [sayfa 65]

Londra, Şubat 1852