XIII.Prusya Kurucu Meclisi. Ulusal Meclis

PRUSYA KURUCU MECLİSİ FRANKFURT ULUSAL MECLİSİ 64

1 Kasım günü, Viyana düştü ve aynı ayın 9’unda Berlin Kurucu Meclisinin dağılması, tüm Almanya’da bu olayın karşı-devrimci parti eğilim ve güçlerini ne ölçüde canlandırdığını gösterdi. Prusya’daki 1848 yaz olayları daha önce kısaca anlatılmıştı. Kurucu meclis, ya da daha doğrusu “taçla bir anayasa üzerinde anlaşmaya varmak için seçilen meclis”65 ve onun burjuvazi çıkarlarını temsil eden çoğunluğu, halkın daha enerjik öğelerinden duyduğu korku ile sarayın çevirdiği bütün dolaplara katıldığından, uzun zamandır halkın gözünden düşmüş bulunuyordu. Feodalizmin nefret edilen [sayfa 92] ayrıcalıklarını tanımış, daha doğrusu yeniden canlandırmış ve böylece özgürlük ve köylülük çıkarlarına ihanet etmişti. Ne bir anayasa hazırlamayı, ne de yasalarda herhangi bir değişiklik yapmayı becerebilmişti. Hemen sadece ince teorik ayrımlar, formaliteler ve anayasal etiket sorunları ile uğraşmıştı. Meclis gerçekte, halkın herhangi bir ilgi duyabileceği bir kurumdan çok, üyeleri için bir parlamenter adabı muaşeret okulu idi. Ayrıca; meclis çoğunlukları tam bir denge durumundaydılar ve hemen her zaman, sağdan sola ve soldan sağa salınımları önce Camphausen, sonra da Auerswald ve Hansemann66 kabinelerini deviren, gezen ve yüzen merkezler tarafından kararlaştırılıyorlardı. Ama liberaller, başka heryerde olduğu gibi burada da fırsatı böylece kaçırırlarken, saray, ordu ve bürokrasi içinde olduğu gibi, soyluluk ve kırsal nüfusun en geri bölümü içindeki güç öğelerini de yeniden örgütlüyordu. Hansemann’ın düşüşünden sonra, hepsi de kaşarlanmış birer gerici olan ama gene de parlamentonun isteklerine boyun eğer gibi görünen bir bürokratlar ve subaylar hükümeti kuruldu ve: “İnsanlar değil, önlemler” beylik ilkesini benimseyen meclis, bu hükümetin oldukça açık bir biçimde izlediği karşı-devrimci güçlerin toplanma ve örgütlenme işini görecek göze sahip bulunmadığından, bu hükümeti alkışlayacak derecede kendi kendini aldattı. En sonunda, Viyana’nın düşüşü ile verilen işaret üzerine, kral bakanlarına yol verdi ve yerlerine başbakan Manteuffel yönetimi altındaki “eylem adamları”nı geçirdi. O zaman düşçü meclis, tehlike karşısında birdenbire gözlerini açtı; hükümete güvensizlik sorununu gündeme koydu; buna da meclisi, bir çatışma durumunda yığınların desteğine güvenebileceği Berlin’den, tamamen hükümete bağlı küçük bir kent olan Brandenburg’a aktaran bir kararname ile yanıt verildi. Gene de meclis, kendi onayı olmaksızın ertelenemeyeceğini, başka bir yere aktarılamayacağına dağıtılamayacağını açıkladı. Bu arada general Wrangel, 40.000 kişi kadarlık bir askerî birlik başında Berlin’e giriyordu. Belediye yetkeleri ve ulusal muhafız subaylarının bir toplantısında, hiçbir direnç gösterilmemesi kararlaştırıldı. Ve bundan böyle meclis ve onun kendisinden çıktığı liberal burjuvazi, birleşik gerici [sayfa 93] partinin tüm önemli konumları tutmasına ve ellerinden hemen tüm savunma araçlarını çekip almasına izin verdikten sonra, meclis ve liberal burjuvazinin kafasında, Hampden örneği67 ile Bağımsızlık savaşındaki Amerikalıların ilk çabalarının68 şanlı bir öykünmesi olacak olan o büyük “pasif ve yasal direnme” komedyası başladı. Berlin, sıkıyönetim bölgesi olarak ilan edildi ve ses seda çıkarmadı; ulusal muhafız, hükümet tarafından dağıtıldı ve silahlarını kuzu kuzu teslim etti. Meclis, bir on beş gün boyunca, bir toplantı yerinden bir başkasına sürüldü ve her yerde ordu tarafından dağıtıldı ve meclis üyeleri, yurttaşlardan sakin kalmaları ricasında bulundular. En sonunda hükümetin, meclisin dağıldığını bildirmesi üzerine, meclis vergi toplanmasını yasadışı ilan eden bir karar aldı ve o zaman meclis üyeleri, vergi ödenmemesini örgütlemek için ülke içine yayıldılar. Ama az sonra, araçların seçiminde fena halde yanılmış bulunduklarını anladılar. Hükümet tarafından muhalefete karşı sert önlemlerle izlenen çalkantılı birkaç hafta sonunda, kendini savunma cesaretini bile gösterememiş müteveffa bir meclisi hoşnut etmek için vergi ödemeyi reddetme düşününü herkes bir yana bıraktı.

Silahlı bir direnişe kalkışmak için 1848 Kasım başları artık çok mu geçti; ciddi bir muhalefet karşısında, ordunun bir bölümü meclisten yana geçer ve sorun böylece meclis yararına mı çözümlenirdi? Bu, hiçbir zaman, çözümlenemeyecek bir sorundur. Ama savaşta olduğu gibi devrimde de, düşmana karşı koymak gerekir: Baskın, basanındır; ve şanslar ne olursa olsun, karar anında her şeyi göze almak, savaşta olduğu gibi devrimde de son derece zorunlu bir şeydir. Tarihte bu belitlerin (axiomes) doğruluğunu göstermeyen başarılı devrim yoktur. Nedir ki Prusya devrimi bakımından, karar anı 1848 Kasımında gelmişti; resmen tüm devrim hareketinin başında olan meclis, düşmana karşı koymak şöyle dursun, o ilerlediği ölçüde geri çekiliyordu; hatta kendini savunmamayı yeğ tuttuğuna göre, daha da az saldırıyordu. Ve Wrangel’in, 40.000 adamın başında, Berlin kapılarını çaldığı o nazik an geldiğinde, subaylarının ve kendisinin mutlaka bekledikleri gibi tüm sokakları barikatlarla dolu ve tüm [sayfa 94] pencereleri mazgal deliklerine dönüştürülmüş olarak bulacak yerde, kapıları açık ve sokakları da sadece kendilerini el ayak bağlı bir biçimde, şaşkınlığa uğramış askerlere teslim ederek, ona oynamış bulundukları gülünç oyunla açıkça gırgır geçen dingin Berlinli burjuvalarla engellenmiş olarak buldu. Gerçi meclis ve halk, eğer direnselerdi, yenilebilirlerdi; Berlin bombalanabilir ve yüzlerce insan, kralcı partinin son zaferini engellemeksizin, öldürülebilirdi. Gene de silahlarını hemen teslim etmeleri için bu bir neden değildi. Sert bir çarpışmadan sonraki bir yenilgi, devrimci önemi kolayca kazanılan bir zafere eşit bir olaydır. Paris’te 1848 Haziranında ve Viyana’da da Ekimde uğranılan yenilgiler, bu iki kent halkının devrimci bilince ermesi bakımından kuşkusuz Şubat ve Mart zaferlerinden daha etkili olmuşlardır. Berlin meclisi ve halkı, büyük bir olasılıkla bu iki kentin yazgısını paylaşırlardı, ama övünçle ölürlerdi ve arkalarında, yaşayanların ruhunda, devrim zamanı enerjik ve tutkulu bir eylemin en büyük uyarıcılarından biri olan bir öcalma isteği bırakırlardı. Her savaşımda, düelloyu kabul eden herkesin yenilme tehlikesini göze alacağı açıktır; ama bu, yenildiğini kabul etmek ve vuruşmaksızın teslim olmak için bir neden midir?

Devrimde önemli bir yerin komutasını elinde tutan ve oraya saldırıya girişen düşmana karşı koyacak yerde onu teslim eden kişi, her zaman bir hain davranışı görmeye layıktır.

Prusya kralının Kurucu Meclisi dağıtan kararnamesi, aynı zamanda bu meclisin bir komitesi tarafından hazırlanan ama bazı konularda tacın yetkilerini genişletip, başka bazı konularda parlamentonun yetkilerini yeni baştan tartışma konusu yapan tasarıya dayanan yeni bir anayasa da ilan ediyordu. Bu anayasa, onu onaylayıp gözden geçirme amacıyla az sonra toplanmaları gereken iki meclis kurulmasını öngörüyordu.

Prusyalı anayasacıların “yasal ve barışçı” savaşımları sırasında, Alman Ulusal Meclisinin nerede olduğunu sorma gereksinmesini pek duymadık. Her zamanki gibi Frankfurt’ta, Prusya hükümetinin davranışlarına karşı çok [sayfa 95] yumuşak kararlar çıkarmak ve “bütün bir halkın kaba kuvvete karşı pasif, yasal ve oybirlikli direnişinin görkemli görünüşüme hayran olmakla meşguldü. Merkezî hükümet, kabine ile meclis arasında müzakere etmek için Berlin’e komiserler gönderdi; ama öncellerinin Olmutz’da karşılaştıkları yazgının tıpkısıyla karşılaştılar ve kibarca sepetlendiler. Ulusal meclisin radikal parti adı verilen sol kanadı da kendi komiserlerini gönderdi; ama akılları Berlin meclisinin dörtbaşı mamur güçsüzlüğüne gereğince yatıp kendi öz güçsüzlüklerini de kabul ettikten sonra, bunlar raporlarını vermek ve Berlin halkının hayran olunacak derecedeki barışçıl davranışına tanıklık etmek üzere Frankfurt’a döndüler. Daha iyisi, merkezî hükümet komiserlerinden biri, Herr Bassermann, bir raporda, bir zamandan beri Berlin sokaklarında, anarşik hareketlerden önce her zaman ortaya çıkan birçok ip kaçkını görünüşlü (ve o zamandan beri “Bassermann tipleri” adı verilen) bireyin kötü kötü dolaştıklarının görülmesi nedeniyle, Prusyalı bakanların o öylesine sert son önlemlerinin pek de haksız olmadığını bildirdiği zaman, sol kanadın bu değerli temsilcileri ve devrimci çıkarların bu enerjik şampiyonları, bunun böyle olmadığına yemin billah tanıklık etmek üzere ayağa kalkmayı görev bildiler. Böylece, iki aydan az bir süre içinde, Frankfurt meclisinin yetkin yeteneksizliği açıkça ortaya çıkmıştı. Bu kurumun, görevinin düzeyinde olmadığının bundan daha parlak kanıtı bulunamazdı; ne diyorum, görevinin gerçekten ne olduğu konusunda bile en küçük bir fikri yoktu. Devrimin yazgısının Viyana ve Berlin’de kararlaştırıldığı, bu iki başkentte en önemli, en dirimsel sorunların, Frankfurt meclisinin varlığına hiç kulak asılmak-sızın çözümlendiği olgusu, sadece bu olgu, bu meclisin, hükümetin kendilerini küçük devlet ve küçük kentlerin dükkancı ve zanaatçılarının dikkatini dağıtmak yararlı bulunduğu sürece, bu bayları eğlendirmek için çıkarılıp gösterilen parlamenter kuklalar olarak kullanılmasına izin veren bir dangalaklar yığınından bileşen, basit bir tartışma kulübünden başka bir şey olmadığını tanıtlamaya yeter. O bayların dikkatini dağıtmanın ne kadar zaman yararlı bulunduğunu birazdan göreceğiz. Ama bu meclisin bütün “üstün” adamları [sayfa 96] arasında, kendilerine oynatılan rol üzerinde en küçük bir fikri bulunan bir tek adamın bulunmayışı şu ana kadar Frankfurt kulübü eski üyelerinin, tarihsel olayları kavramak için her zaman tamamen kendilerine özgü organlara sahip bulunmaları, dikkate değer bir olgudur. [sayfa 97]

Londra, Mart 1852