BİRİNCİ BÖLÜM

KIBRIS SORUNU VE ÇÖZÜMÜ

-I- MİLLETLER SORUNU

Kıbrıs Sorunu diye bilinen sorun milli sorundur. Yani milletler arası ilişkilerin düzenlenişi sorunu: Milletler arası ilişkiler sömürüye ve zora dayalı ilişkilermi olacak, yoksa birlikte kalkınmaya ve gönüllü işbirliğine dayalı ilişkilermi olacak?

Dünyamız, emperyalist zincirin halkaları olan burjuva devletlerin oluşturduğu bir dünyadır. Bu burjuva şartlarda milletler arası ilişkilerin nasıl düzenlendiğine üstün körü bir bakış bile şu tabloyu ortaya çıkarır:

a- Tüm bağımlı ve "bağımsız" (gerçekte kesenkes bağımlı ) ulusal devletler yığınını ezen ve sömüren birkaç "büyük" devlet ve bu "büyük" devletlerin ulusal devletleri sömürme tekeli için kendi aralarındaki ve bu ulusal devletlere karşı savaşımı. b- Bağımlı ve "bağımsız" ulusal devletlerin" "büyük" güçlerin dayanılmaz baskılarına karşı savaşımı, c- Ulusal devletlerin kendi ulusal topraklarını genişletmek için kendi aralarındaki savaşımı, d- Her biri ayrı ayrı ele alınmış "Büyük" güçlerin ve ulusal devletlerin kendi ezilmiş ulusal azınlıklarına karşı savaşımı ve bu ulusal azınlıkların onlara karşı savaşımı,

Tüm bunlar milletler arası ilişkilerin sömürüye ve zora dayalı olarak örgütlenmesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Toprakların, fabrikaların vb. özel mülkiyeti sürdükçe, burjuvalar arasında bunların mülkiyetini sahiplenme kavgası sürdükçe, yani toplumların burjuvazi tarafından yönetimi ve örgütlenişi sürdükçe milletler arası ilişkilerin sömürü ve zora dayalı örgütlenişi, milletler arasındaki ilişkilerin yukarıda sunduğumuz tablodaki çerçeve içinde sürüp gitmesi de gayet anlaşılır ve kaçınılmaz bir şeydir.

Burjuvazi uluslar arasındaki ilişkileri bu çerçeve içinde örgütler. Milli sorunun çözümünden bunları anlar. Başka türlü bir yaklaşım burjuvazi açısından imkansızdır. Uluslar arası ilişkileri gönüllü işbirliği temelinde örgütlemek burjuvazi açısından imkansızdır. Tarih ve bugünün burjuva gurupları arasındaki ilişkiler bunu açıkça ortaya koymaktadır.

-II- MİLLETLER SORUNU OLARAK KIBRIS SORUNU VE SORUNUNUN ÜRETİCİLERİ

Küçücük Kıbrıs ise, sorun milli sorun olduğunda, tüm burjuva Dünyanın koskoca bir aynasıdır. 1950'lerden 1960'a kadar ki Kıbrıs'a bir bakalım:

a- Pek çok Dünya halklarının azılı düşmanı, sömürgeci ve zalim İngiliz emperyalizmi Kıbrıs'ı da sömürgesi olarak tutuyordu. Ve dahala da şu veya bu şekilde kontrolü altında tutmaktadır.

II. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında İngiliz emperyalistleri Kıbrıs'ı bir pazarlık malı olarak görmekte ve mesela Yunanistan'ı Almanya'ya karşı savaşta İngiltere'nin yanına çekmek için, yarım ağızla da olsa, "Rum Kıbrıs"ı Yunanistan'a teklif etmekteydiler. Kıbrıs'taki milli kardeşlerini çok seven Yunan burjuvaziside şavaşa çekilmemek için bu teklifi reddetmişti.

II. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere Orta-Doğuidaki etkinliğini yitiriyor, onun yerini Amerika Birleşik Devletleri büyük bir zevkle doldurmaya çalışıyordu. Eskiden Yunanistan'da etkin güç olan İngiltere'nin yerini ABD almıştı. ABD, İngiltere'yi Kıbrıstan da söküp atmak istiyordu. Bunun için İngiltere'yle açıktan savaşa girişemediği oranda onunla dolaylı olarak savaşacaktı. Öyle de yaptı.

b-II. Dünya savaşından sonra Yunanistan'daki iç savaşta önce İngiltere, sonra da ABD'nin desteğiyle Komünistleri yenen milli hain Yunan burjuvazisi tarafından oluşturulan monarşist burjuva Yunanistan tam bir Amerikan yarı-sömürgesi konumundaydı. EOKA hareketi, işte bu Yunanistan ve bu Yunan burjuvazisi ile birleşmek (ENOSİS) karşı devrimci sloganıyla başlatıldı.* Bu hareketi Yunanistan ve Yunanistan'ın ardında duran ABD her türlü araçlarla-para, silah, Birleşmiş Milletler'de sorunu sergilemek vb.- destekledi. Hareketin kurucusu Grivas'ın azılı anti-kömünist bir Amerikan ajanı olduğunu duymayan kalmamıştır.

İngiliz sümürgeciliğine karşı olduğu için, sömürgeciliğe karşı bir kurtuluş hareketi gibi görünen bu hareket, aslında Yunanistan'ın yayılmacı emelleri için ve bu emelleri rakibi İngiltere'ye karşı kışkırtan ABD'nin Kıbrıs'taki milli sorunu-Kıbrıs'ın İngiliz sömürgeciliğinden kurtuluşu sorununu- emperyalist amaçlarla kullanmasından başka bir anlama sahip değildi. EOKA hareketinin bu gerici içeriği onun karşi devrimci anavatanla birlik (ENOSİS) sloganıyla, bu karşı devrimci sloganla açıkça ilan ediliyordu.

c- Kıbrıs Rum hakim sınıflarının amaçları uluslarını bağımsızlığa kavuşturmak değil, kendi ayrıcalıklarını geliştirmek ve korumak olduğu için ve İngilizlere karşı da güçsüz kaldıkları için kendi mücadelelerine destek güçler aradıklarında bu desteği açıktırki Kıbrıslı Rum ve Türk ve de Dünya işçi sınıfında değil, Dünya burjuvazisinde, emperyalist "anavatan" burjuvazisinde ve emperyalist ABD burjuvazisinde aramışlardır.

Kıbrıs emekçilerinin çektikleri eziyetlerin, yaşamak zorunda kaldıkları katliamların ardındaki bazı güçlerden ikisi de tamı tamına bu emperyalist güçlerdir(Yunanistan ve ABD). Bu olgu kendi başına bile Kıbrıs Rum hakim sınıflarının Kıbrıs emekçilerine bağımsızlık, özgürlük getirmesinin imkansız olduğunu teslim etmektedir. Onlar kendi çıkarları için Kıbrıs'ı ve dolayısayla da Kıbrıs'ın emekçi halkını taa başından emperyalist güçlere peşkeş çekmek "zorunda" olan bir güçtürler.

d- Kıbrıs Rum hakim sınıfları, bunların ardında duran Yunanistan ve her ikisinin de ardında duran ABD'nin oluşturduğu üçgene karşı Kıbrıs'taki etkinliğini koruma savaşı veren İngiliz emperyalistleri, kullanmakta çok usta ve tecrübeli oldukları bir yöntemi devreye sokmakta gecikmediler: hakimiyetlerini sürdürmek için sömürge ülke halkları saflarındaki her türlü farklılıkları azdırmak ve kullanmak yöntemi.

İngilizler Kıbrıs'lı Rumlar ve Türkler arasındaki milli ve dini farklılıkları kışkırtmaya, her iki kesimde de hakim sınıfların taşıyıcılığını yaptığı karşı devrimci milliyetçilik ve dinci gericiliği biribirine karşı kışkırtmaya ve yaymaya giriştiler. Bu meyanda Türkiye'ye, İngilizler adayı terk etmek zorunda kalırlarsa adanın gerçek sahibinin Türkiye olduğunu, çünkü adayı onlardan aldıklarını söylemeyi ve Türkiye'ye Kıbrıs kapısını açmayı da unutmadılar. e- İngiliz emperyalistlerinin bu yöntemi "EOKA'nın başarısı" sonucu İngiliz sömürgecilerinin adadan kovulması ve ENOSİS gerçekleşse de gerçekleşmese de İngiliz sömürgecilerinin baskısından bin kat daha ağır bir milli baskı altına gireceğini, bir ihtimal yok edileceğini hisseden Kıbrıslı Türk hakim sınıfları saflarında verimli toprağa düşmüştür. VOLKAN ve daha sonraki TMT örgütleri şeklinde meyvesini vermiştir.

f- İngiltere'de sadece Kıbrıs'ı değil Dünya'nın pek çok halkını sömürgeci baskısıyla ezen İngiliz emperyalist burjuvazisi iktidardaydı. Türkiye ise II. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanya'ya asker ve malzeme sağlayan, II. Dünya savaşından sonra ise ülkeyi ABD'nin yarı-sömürgesi haline getiren milli hain Türk burjuvazisi yönetimindeydi. TMT hareketi ise, ya İngiliz yönetimi devam eder, ya Kıbrıs Türkiye'ye geri verilir, ya da Yunanistan ve Türkiye arasında TAKSİM edilir diye piyasaya çıkan, yani açıkça karşı-devrimci olan bir harekettir. Bu hareketi Türkiye ve Türkiye'nin ardında duran İngiltere her türlü araçlarla-para, silah, Birleşmiş Milletler'de sorunu sergilemek vb.- destekledi.

g- Kıbrıs Türk hakim sınıflarının amaçları ülkelerini İngilizlerden bağımsızlığa kavuşturmak, halklarını Rum şövenist katliamcılarının gazabından korumak değil, kendi ayrıcalıklarını geliştirmek ve korumak olduğu için ve Rumlara karşı da güçsüz kaldıkları için kendi mücadelelerine destek güçler aradıklarında bu desteği açıktırki Kıbrıslı Rum ve Türk ve de Dünya işçi sınıfında değil, Dünya burjuvazisinde, emperyalist "anavatan" burjuvazisinde ve emperyalist İngiliz burjuvazisinde aramışlardır.

Kıbrıs emekçilerinin çektikleri eziyetlerin, yaşamak zorunda kaldıkları katliamların ardındaki bazı güçlerden ikisi de tamı tamına bu emperyalist güçlerdir(Türkiye ve İngiltere). Bu olgu kendi başına bile Kıbrıs Türk hakim sınıflarının Kıbrıs emekçilerine bağımsızlık, özgürlük getirmesinin imkansız olduğunu teslim etmektedir. Onlar kendi çıkarları için Kıbrıs'ı ve dolayısayla da Kıbrıs'ın emekçi halkını taa başından emperyalist güçlere peşkeş çekmek "zorunda" olan bir güçtürler.

Böylece İngiltere, Türkiye, Yunanistan emperyalist burjuvaları ve Kıbrıslı Rum ve Türk hakim sınıfları adeta el ele vererek Kıbrıs milli sorununda yeni iki cephe daha açmışlardır: Kıbrıslı Rumlarla, Kıbrıslı Türkler arasında kitlesel katliamlar şekline bürünen bir milli sorun cephesi ve Türkiye ile Yunanistan arasında oldukça güçlü ulusal devletler arası savaş şekline bürünmeyi bekleyen bir milli sorun cephesi.

Tabii ki tüm bunların ardında bir de ABD devrededir.

-III- KIBRIS'TA MİLLETLER SORUNUN BURJUVA-EMPERYALİST ÇÖZÜM TÜRLERİ

A- 1960 LONDRA ANTLAŞMASI; KIBRIS CUMHURRİYETİ. VE 1960-1974 DÖNEMİ.

1960 Londra Antlaşmasıyla kurulan sözde Kıbrıs Cumhurriyeti işte bu milli sorunları ve daha önce değindiğimiz İngiltere ile olan milli sorunu da içinde barındıran bir Kıbrıs Cumhurriyetidir. Kuruluş antlaşması bu olguları tamamıyla yansıtır. Üç garantör(İngiltere, Türkiye ve Yunanistan), İngiliz üsleri, etnik temelde yüzdelenmiş sandalye sayısı, Türklere veto hakkı, vs. Ve Kıbrıs'lı hiç bir kimse şu basit olguyu unutmasın ve hiç kimseye de unutturmaya çalışmasın: 1960 Londra Antlaşması ve buna uygun olarak kurulan Kıbrıs Cumhurriyeti, 1950-60 arasındaki dönemde Kıbrıs'ta çeşitli milliyetlerden burjuvalar ve emperyalist sistemin çeşitli konumdaki devletlerinin burjuvaları arasında oluşturulan ilişkiler kör yumağı şartlarında tüm bu burjuva güçlerin Kıbrıs Sorunu için buldukları bir ÇÖZÜMdür.

Bu ÇÖZÜMün özellikleri nelerdir?

Bu çözüm Kıbrıs ile İngiltere arasındaki milli sorunu çözmemiştir. Bilakis, tam da sömürgeciliğin enternasyonal hukuk tarafından kabülünün zorlaştığı şartlarda, onu enternasyonal kurumlarca da kabul edilen hukuki geçerlilik kazanmış yeni bir şekle sokarak sürdürmenin imkanlarını yaratmıştır.

Bu çözüm, Türkiye ve Yunanistan'ın Kıbrıs'ta etkinlik mücadelelerini onları Garantör ülkeler ilan ederek ve onların askeri güçlerini adaya yerleştirerek kesin bir şekilde devreye sokmuştur. Türkiye-Yunanistan arasındaki milli sorunu (emperyalist yayılmacılık sorununu) Kıbrıs topraklarına yerleştirmiştir.

Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasındaki milli soruna bulunan çözüm ise, Kıbrıslı Rum burjuvazisi ve Kıbrıslı Türk burjuvazisi arasındaki güvensizliğin ilanından başka hiç bir anlam taşımıyan ve sözde milli hakları tanımak amacıyla devletin her bir kurumunda milli dengeler oluşturularak kurulan ortak Kıbrıs Cumhurriyetinden, pratik işlemezliği bariz bu Cumhurriyet müsvettesinden ibarettir.

Yani Kıbrıs'ta milli sorunun bu dönemdeki ele alınış ve sonuçlanış yöntemleri dünya burjuvazisinin milli sorunu çözmedeki yeteneksizliğinin, basiretsizliğinin, milletlere reva gördüğü rezilliğin tipik bir örneğidir.

Burjuvazinin ÇÖZ†Mü işte böyle bir şeydir. Yani ÇÖZÜMSÜZLÜK.

1960 Antlaşması. İşte size burjuvazinin milli sorunun çözümünde iflas ettiğinin bir ispatı.

Kıbrıs Cumhurriyetinin, İngiliz, Türkiye, Yunanistan burjuvazisinin teminatı altında olan bu Cumhurriyetin 1960-74 arası tarihi ise, bu bayların teminatlarının Kıbrıslı Rum ve Türk emekçileri açısından kitlesel katliam anlamına geldiğinin açık ispatıdır. Bu tarih, Kıbrıslı Rumlarla, Türklerin karşılıklı biribirlerini katletmelerinin, Türkiye ve Yunanistan'ın Kıbrıs'a askeri ve diplomatik müdahalelerinin, İngilterenin tüm bu milli çatışmalar sayesinde Kıbrıs'taki egemenliğini sürdürmesinin, ABD'nin de Kıbrıs'tan askeri çıkarlar elde etmesinin tarihidir. Bu tarih, İngiliz, ABD, Türk, Yunan, Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk burjuvalarının milli sorunun çözümünden tamamen hileli müflis çıktıklarının en bariz ispatıdır. Bu nedenledir ki Kıbrıs, burjuva dünyada milli sorunun ele alınış tarzlarının ve burjuva çözüm (yani çözümsüzlük) tarzlarının mükemmel bir aynasıdır.

Milletini seven, milletini düşünen Kıbrıs'a baksın ve dersini çıkarsın.

Milli sonunun çözümünde burjuvazinin nefesi tükenmiştir. O sorun çözücü değil, sorun yaratıcıdır. Başka bir şey yapma yeteneği de kalmamıştır. Milli sorunu çözmek istiyen, burjuvazi sorunununu da çözmek zorundadır. Bu işin başka yolu kalmamıştır.

Kıbrıs böyle diyor.

B- 1974 YUNAN FAŞİST DARBESİ; TÜRK İŞGALİ VE KIBRIS'TA MİLLETLER SORUNUN ÜÇ CEPHESİ

Şimdiye kadar sergilenen tarih dersi, bunlardan çıkarılması gereken dersler yetmedi mi.

O halde devam ediniz.

Yunanistan güdümlü 1974 EOKA darbesi ve peşinden gelen Türk işgaliyle adanın nufusu etnik temelde biribirinden ayırılmıştır. Bu faşit Yunan darbesi ve "Türk barış harekatı" sırasında eza, cefa, katliam, göç, vb. Kıbrıslı Rum ve Türk işçi ve emekçilerin alışılagelmiş yol arkadaşları olmuştur.

Burjuva Dünyada milli sorunun en radikal çözüm şekli her ne kadar '"büyük" güçlere bağımlı bile olsalar, her ne kadar biribirinin boğazına sarılmaya hazır da olsalar, her ne kadar kendi azınlıklarını boğazlasalar da ulusal devletler kurmaktan geçer. Burjuvazinin dünyasında bundan radikal tedbir yoktur.

O zaman şu soru akla geliyor. Madem ki 1974 operasyonları sonucu Kıbrıs'ın milli guruplarını Kıbrıs'ın iki kesiminde biribirinden ayırdılar, ana hattıyla etnik olarak homejen toprak parçaları oluşturdular, o halde neden Kıbrıs'taki milli sorunun cephelerinden biri olan Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasındaki milli sorunu iki sözde bağımsız devlet oluşturarak çözmüyorlar? Hele hele KKTC'de ilan edildikten sonra.

Kıbrıs sorununu çözmek istiyen, bu konuda bir siyaset geliştirmek istiyen her kes bu soruyu sormalıdır. Bu sorunun cevabı da gayet basittir. Kıbrıs'ta milli sorun cephesi sadece bu sorundan ibaret değil de ondan. Her hangi bir çözüm Kıbrıs'taki milli sorunun daha önce değindiğimiz iki cephesinin, Kıbrıs'taki İngiliz emperyalist amaçlarıyla, Türkiye-Yunanistan emperyalist amaçları cephesinin de burjuva çerçevede tatminini becerebilmelidir.

Bu kadarıylada kalmıyor. Arkalarda ABD'nin Kıbrıs'taki çıkarları da durmakta. Son dönemler, bildiğiniz gibi Avrupa Birliği de devreye girmiş durumda.

Kıbrıs'ta milli sorunun üç cephesi var: İngiltere-Kıbrıs cephesi; Türkiye-Yunanistan cephesi ve Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk cephesi.

Kıbrıs'ta milli sorunun üç cephesi var ama o, bu cephelerin içerdiği unsurlardan da çok bilinmez içeren bir denklemdir. Cephelerin unsurları dışında Avrupa Birliği ve ABD de,(ve başkaları da) bu denklemin bilinmezleri arasındadır.

Dolayısıyla Kıbrıs sorununa burjuva çerçevede önerilecek her çözüm tüm bu milli sorun cephelerine burjuva çerçevede bir çözüm bulmak ve tüm bu çok bilinmezli denklemin bilinmezlerini tatmin etmek zorundadır. Bu şartlarda da, burjuvazinin milli soruna getirebileceği en radikal çözüm olarak yukarıda değinilen türden ulusal devletler kurma tasarımı, Kıbrıs somutunda Kıbrıs'ın ikiye bölünüp Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk devletleri kurulması çözümü gerçekleştirilememektedir, çünkü bu sorundan çıkarı olan herkesi, bu çok bilinmezli denklemin tüm bilinmezlerini tatmin edecek bir çözüm üretmek deveye hendeği atlatmaktan da zor olmaktadır.

Burjuva dünyada çıkarlar sorunu güç sorunu, son tahlilde de askeri güç sorunudur. Gücün kadar konuşursun.

Her bir çözüm, ele alınan soruna ilgilisi olan burjuva güçlerin gücüne bağıntılı olarak, onların güçler dengesine uygun olarak bulunur.

Tüm bunları dikkate alırsak, burjuva dünyanın, emperyalist sistemin dünkü ve bugünkü şartlarında, Kıbrıs'ın bugünkü somut konumunun, bu sistemin üretebileceği tek çözüm olduğu görülecektir: Herşeyin askıda kaldığı ama herkesinde bildiğini okuduğu ve dengeleri kendi lehine değiştirmek için hummalı bir çaba içinde olduğu bir konum. İşte size çözüm. Yunanistan-Türkiye karşılıklı silahlanıyor ve biribirlerini deniyor, Kıbrısın Kuzeyi ve Güneyi her geçen gün daha da modern ve daha da çok silahlandırılıyor. İngiltere iyi ediyorsunuz, aynen öyle yapmalısınız ama isterseniz silahsızlanın biz sizin savunmanızı üstleniriz deyip ellerini zevkle uğuşturuyor ve üstlerin üstünde oturuyor. ABD göstermelik sorun çözmeye çalışıp Rum asıllı Amerikalıları oyalıyor ve Kıbrıs'tan istediğini elde ediyor. vb.

Yani karşımızda Kıbrıs'ta milli sorunun Kıbrıs Cumhurriyeti sonrası, 1974'te oluşturulmuş yeni bir çözüm şekli, Kıbrıs'ta milli sorunu emperyalizmin yeni bir çözüm şekli durmaktadır. Alan memnun, veren memnun, memnun olmayanın da oflayıp puflamaktan, kendisine destek olacak "büyük" devletler aramaktan, ve tabii ki "birazıcık daha" silahlanarak yeni savaşlar ve katliamlar hazırlamaktan başka yapabileceği bir şey yok.

Mevcut durum: işte size bugünün şartlarında Kıbrıs'taki milli soruna bulunmuş bir burjuva çözüm.

İşte size burjuvazinin milli sorunun çözümünde iflas ettiğinin bir başka ispatı daha.

C- MİLLETLER SORUNUN ÇÖZÜMÜNDE BURJUVAZİNİN İFLASI KIBRIS ÖRNEĞİ

1960 Londra antlaşmalarıyla oluşturulan Kıbrıs ( Kıbrıs Cumhurriyeti, Üç Garantörler, İngiliz Üsleri vb.) Kıbrıs Sorunu'na bulunmuş bir burjuva çözüm değilmiydi?

Öyleydi.

Kıbrıs'ta ki hangi milli sorunu çözdü? Hiç birini. Ne kadar sürdü bu çözüm? 3 yıl. Taş çatlasa 14 yıl.

Ya bugünkü mevcut durum? O Kıbrıs'taki hangi milli sorunu çözdü? Hiç birini. Ama o 24 yıldır sürüyor. Hem de Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türklerin biribirlerini katletmeleri gibi rezilliklere, barbarlıklara yol açmadan, yani Kıbrıs Cumhurriyeti dönemiyle kıyaslandığında bin kat daha "iyi" bir burjuva çözüm yöntemi olduğunu ispatlıyarak ve 14 değil 24 yıldır ayakta olduğu için de eski yöntemden daha dayanıklı bir yöntem olduğunu da ispatlıyarak.

Hemde bizim bu çözüm çözüm değildir dememize gerek bırakmıyacak bir şekilde, çözüm olmadığı Kıbrıs Sorununu üreten tüm güçlerce bizzat kabul edilmiş bir çözüm olmasına rağmen.

Niye burjuvazinin bile bir ÇÖZÜM olduğunu kabullenmediği bu ÇÖZÜM, onların çözüm olarak kabul ettiği Kıbrıs Cumhurriyeti'nden daha uzun yaşayabildi? 1974'ten beri Birleşmiş Milletler, ABD, İngiltere, Türkiye, Kıbrıs Cumhurriyeti, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhurriyeti ve Avrupa Birliği ÇÖZÜM üzerine ÇÖZÜM öneriyorlar da hiç biri pratiğe geçmiyor, gel gelelim kendilerinin bile çözümsüzlük olduğunu ilan etmiş oldukları bu çözüm taş gibi ayakta duruyor?

Güçler dengesi bu çözümü mümkün kılıyor ve daha başka bir çözüme de müsade etmiyor da ondan.

Ne kadar daha sürer bu çözüm? Güçler dengesine, güçler dengesindeki değişmelere bakacak ve göreceğiz.

Burjuvazinin dünyasında, bu çok bilinmezli denklemin tüm bilinmezlerini tatmin edecek bir çözüm üretmenin deveye hendek atlatmaktan da zor olduğuna değinmiştik.

Güçler dengesindeki değişmelere uygun olarak yeni çözümler, Kıbrısta Milli sorunu çözmeyen çözümler ortaya çıkacaktır. Savaş yoluyla veya görüşmeler yoluyla. Bu çözümler nasıl çözümler olacaktır ve ne kadar sürecektir. Bu çözümler bügüne kadar olduğu gibi milletler arasında güvensizliğe dayanan ve güçler dengesindeki yeni değişmelere kadar sürecek olan çözümler olacaktır. Burjuva çözümler, yani çözümsüzlükler olacaktır.

Yukarıda değindiğimiz tüm güçlerin tüm çözüm önerilerine bir bakınız. Bu öneriler Kıbrıs Sorununu üreten güçlerin Kıbrıs'taki güçlerine son verilmesine, Kıbrıs'taki milli sorunun üç cephesinin de birden veya bir kaçının yok edilmesine yol açan öneriler değildir. Önerilerin hepsi de Kıbrıs'taki mevcut milli düşmanlığı kendine temel almakta, bu düşmanlığı cambaz üstadıyla denklemeye çalışmakta; Kıbrıs'ta etkin olan emperyalist güçlerin çıkarlarını savunmakta ve bu çıkarları cambaz üstadlığıyla denklemeye çalışmakta ve devreye yeni emperyalist çıkarlarıda sokarak Kıbrıs Sorununu depreştirmekte ve iyice içinden çıkılmaz bir hale sokmaktadırlar.

Tüm öneriler Kıbrıs Sorununu yeni güçler dengelerine dayanarak, yeni ÇÖZÜMlerle SÜRDÜRME önerileridir.

Önerilen çözümlerin tümü de Kıbrıs Sorununu sürdürecek olan, sürümcemede bırakacak olan önerilerdir. Dolayısıyla da, bizim bunların her hangi birini desteklemek diye bir sorunumuz olamaz.

Mevcut tüm öneriler bu önerilerle ilgili burjava güçlerin milli sorunun çözümünde nasıl iflas ettiklerinin açık ispatıdır.

Hele hele çözüm olduğunu kendilerinin de kabul etmediği mevcut durum yıllarca ayakta durarak kendini bir çözüm olarak empoze ederken bir türlü bir çözüm üzerine anlaşamamaları, işte bu onların milli sorunun çözümünde iflas edişlerinin karesi alınmış bir ispatıdır. Birde bu önerilerinin Kıbrıs'ta milli sorunları çözmek değil sürdürmek önerileri olduğu hatırlanırsa, bu önerilerle piyasaya çıkışlarının onların milli sorunun çözümünde iflas etmiş olduklarının küplenmiş ispatı olduğunu görürüz.

Milli sorunun çözümünde böylesine iflas etmiş güçlerle birlikte sorun çözmeye kalkışmak siyasi intaharla ve siyasi cinayetle eş değerlidir.

-IV- MİLLETLER SORUNUN PROLETER ÇÖZÜM YOLU

Burjuvazinin milli sorunu çözmedeki bu yeteksizliği, onların yarattıkları burjuva şartlarda milletler arası ilişkilerin zora ve sömürüye dayanmak zorunda olduğu genel tespitinin ötesinde siyasi bir gelişmeye yol açar:

İşçi sınıfı ve onun önderliğindeki küçük burjuvazinin devrimci kesiminin uluslar arası ilişkileri karşılıklı kalkınma ve gönüllü işbirliğine dayalı olarak yürütecek devletler (Sovyet devleti) kurmak için emperyalizme (yerel büyük burjuvazi de dahil olmak üzere Dünya burjuvazisine) karşı yürüttüğü savaşım.

Ekim 1917 Devrimiyle başlıyan bu eğilim, bugün milli sorunun çözümünde tek alternatif olarak karşımızda durmaktadır. Ya bu eğilim zafer kazanır, ya da milletler arası ilişkiler barbarlığa dönüşür. Bu eğilimin zayıflığı nedeniyle milletler arası ilişkiler gözlerimizin önünde barbarca ilişkilere dönüşmektedirler.

-V- KIBRIS'TA MİLLETLER SORUNUN PROLETER ÇÖZÜM YOLU

A- KIBRIS'TA İTTİFAKLAR SİYASETİ

Siyasette aktif olupta ittifaklar sorununu ele almamak imkansızdır. Ne kadar güçsüz isen, yani düşmanına kıyasla güçlerin ne kadar zayıfsa o kadar çok müttefike ihtiyacın vardır. Başka türlü sonuç almak imkansızlaşır.

Mesela Kıbrıs'ın Rum ve Türk burjuvazisi bu basit siyasi öğretiye sürekli uyar. Onların kimlerle ne amaçlarla ittifaklar oluşturduklarına, bu ittifakların Kıbrıs'ın Rum ve Türk emekçileri açısından ne sonuçlar verdiğine değindik. Şunu da kesinlikle ilave edebiliriz ki, Kıbrıslı Rum ve Türk burjuvazilerinin ittifak siyasetleri ile üç cepheli ve çok bilinmezli bir denklem adını taktığımız Kıbrıs Sorunu bir ve aynı şeylerdir.

Kıbrıs'ın Rum ve Türk burjuvazisi varlığını ve dolayısıyla Kıbrıs'ın gelişmesini böylesi müttefiklerle oluşturdukları ittifaklara, onlarla birlikte oynadıkları barbarca oyunlara bağladıkları oranda, Kıbrıs'ın işçi ve emekçilerinin onlarla ittifak araması kendi kendini kandırmakla eş değerlidir. Onlar, müttefikleriyle birlikte Kıbrıs Sorununu yaratan ve sürdüren güçler cephesindeki, emperyalist cephedeki yerlerini almış durumdalar ve onların bu cepheyi yarmak, bu cepheyi terk etmek diye bir düşünceleri yoktur. Onların siyaseti müttefiklerinin siyasetine göbekten bağlıdır ve bu siyaset Kıbrıs Sorununa bir çözüme götürme siyaseti değil, Kıbrıs'ta etkinlik kazanmak, rakibinin etkinliğini ise zayıflatmak siyaseti, yani sorunu çözmek değil üretmek siyaseti, savaş ve katliamlar siyasetidir. Bunların ve müttefiklerinin ellerinden başka bir şey gelmemektedir.

Bu tespit doğru ise, bu tespit Kıbrıs tarihinin, Kıbrıs'taki burjuva güçlerin siyasetlerinin doğru bir değerlendirmesine tekabül ediyorsa, bundan iki kesin sonuç çıkar: Birincisi, Kıbrıs Sorununu çözmek Kıbrıslı işçilerin omuzlamak zorunda oldukları bir sorundur. İkincisi, Kıbrıs'ın Rum ve Türk büyük burjuvazisi emperyalizm cephesindeki yerlerini almışlardır ve bu nedenle Kıbrıs Sorununu çözmek için işçilerin onlarla bir ittifak oluşturmaları imkansızdır.

Biz bu sonuçlara varıyoruz. Kıbrıs'taki sınıfsal güçlerin siyasetlerini inceleyip, Dünya ve Kıbrıs tarihini inceleyip başka bir sonuca varmak mümkünse işitmek isteriz. Böylesi konularda "hata" yapmak ile emekçilerin kanına girmek arasında zerre kadar fark yoktur. Siyasette niyet değil sonuçtur belirleyici olan. Niyetimiz Kıbrıs sorununu çözmek iken, pratik sonuç olarak Kıbrıs'ın işçi ve emekçilerini sorunu çözmek yerine, burjuvazinin çıkarlarını savunmak için gerekli olan katliamlara, savaşlara sürüklersek biz de katiller, caniler safındaki şerefsiz, rezil yerimizi istesek te istemesek te almış oluruz.

Devam edelim. Kıbrıs işçı sınıfının, bir bütün olarak birleşşe, bir bütün olarak tek bir örgüt içinde ve tek bir siyaset için savaşa girse bile ne kadar güçsüz olduğu, Dünya Emperyalist Sisteminin Kıbrıs'ta oluşturduğu yumakta yer alan burjuva güçlerle kıyaslandığında ne kadar güçsüz kaldığı sanırız her aklı evvele malumdur. Kaldı ki Kıbrıs'ta da burjuvazi elini kolunu sallayıp boş durmamakta, Kıbrıs'ta da burjuvazi işçi sınıfı saflarında çalışmakta ve işçileri burjuva görüşlere uygun olarak örgütlemekte, böylece de işçilerin hiç değilse bir kesimini kendi burjuva amaçları için kullanmaktadır.

Demekki Kıbrıs'ta da işçilerin önündeki birincil görev kendi saflarındaki burjuva etkileri yenmek, kendi saflarında sınıf çıkarlarına uygun, sınıf siyasetine uygun bir birlik oluşturmaktır.

Demek ki, bu zor görev için çalışmak ve bu zor görevi başarmak bile Kıbrıs işçilerinin düşmanlarını alt etmesine ve böylece Kıbrıs sorununu çözmesine yeterli değildir. Müttefikler sorunu ele alınmalıdır.

Bu müttefikler (yarı proleterleri bir kenara bırakırsak) sadece ve sadece Kıbrıs'ın emekçi kesimi olabilir. Kıbrıs'ın esnaf, zanaatkar, çiftçi ve entellektüelleri. Bunların, yani küçük burjuva sınıfın çeşitli katmanlarının devrimci kesimleri. Kıbrıs'ta ancak bunlar emperyalizm karşıtı bir cephede yer alabilirler.

Fakat, Kıbrıs'ta da burjuvazi elini kolunu sallayıp boş durmamakta, Kıbrıs'ta da burjuvazi küçük burjuva sınıfı saflarında çalışmakta ve onları burjuva görüşlere uygun olarak örgütlemekte, böylece de küçük burjuvazinin hiç değilse bir kesimini kendi burjuva amaçları için kullanmaktadır.

Demek ki Kıbrıs'ta da işçilerin önündeki görevlerden biri küçük burjuvazi saflarındaki burjuva etkileri yenmek, onlarla ülkenin ve emekçilerin çıkarlarına uygun, işçi sınıfının siyasetine uygun bir birlik, anti-emperyalist bir cephe oluşturmaktır.

Fakat, Kıbrıs işçı sınıfı bir bütün olarak birleşse, küçük burjuvazinin devrimci kesimiylede anti-emperyalist bir cephede birleşse, yani Kıbrıs halkı bir bütün olarak tek bir örgüt içinde ve tek bir siyaset için savaşa girse bile onun ne kadar güçsüz olduğu, Dünya Emperyalist Sisteminin Kıbrıs'ta oluşturduğu yumakta yer alan burjuva güçlerle kıyaslandığında ne kadar güçsüz kaldığı sanırız her aklı evvele malumdur.

Demek ki, Kıbrıs'ta anti,emperyalist cepheyi oluşturmak, bu zor görev için çalışmak ve bu zor görevi başarmak bile Kıbrıs işçilerinin düşmanlarını alt etmesine ve böylece Kıbrıs sorununu çözmesine yeterli değildir.

Demek ki, Kıbrıs işçi sınıfı ittifaklar siyasetini Kıbrıs dar alanı ile kısıtlıyamaz.

O zaman şu sorun gündeme gelmektedir. Bu müttefikler nerelerde ve kimler arasında bulunabilir? Kıbrıslı Rum ve Türk burjuvazisi bunları Yunanistan, Türkiye, İngiltere, Amerika, Avrupa'da, buralardaki burjuva sınıflar arasında bulmaktadır ve böylece de Kıbrıs Sorunu denilen sorunun oluşmasına yol açmaktadır. Kıbrıs'ın işçileri ve etraflarında örgütledikleri tüm Kıbrıs halkı bu müttefikleri nerede ve kimler arasında bulabilir ki Kıbrıs Sorunu diye bilinen sorunu çözebilsinler?

Aynı yerlerde ama bu sefer bu ülkelerin işçileri ve küçük burjuvazilerinin devrimci kesimleri arasında.

Eğer Kıbrıslı Rum ve Türk burjuvazileri kendi ittifak siyasetleriyle Kıbrıs Sonrununu yaratıyor ve sürdürüyorlarsa, bu siyasetin tam tersi karekterli olan Kıbrıs'ın Rum ve Türk işçilerinin yukarıda önerdiğimiz ittifak siyaseti de bu sorunu çözecektir.

Başka bir alternatif de yoktur.

Kıbrıs'ta işçi sınıfının çözmesi için önünde duran acil sorun burjuva mülkiyete el koymak, burjuva ilişkileri yok etmek sorunu değildir. Bu sorun Kıbrıs halkının milli katliamlardan, gerici savaşlardan, barbarlığın dik alası olan böylesi pisliklerden kurtarılması, Kıbrıs'ın bir asker, silah ve askeri üsler yuvası olmaktan çıkartılması sorunudur. Bu sorun sadece işçilerin değil, tüm Kıbrıs halkının sorunudur.

Bu nedenle biz Kıbrıs'ta küçük burjuvazinin devrimci kesimlerini de kapsayan bir ittifak öneriyoruz.

Küçük burjuvazi burjuva bir sınıftır, proleter bir sınıf değil. Onlarla ittifak istendiği oranda, Kıbrıs'ta burjuva şartların doğrudan hedef alınmadığı açıktır. Hem burjuva ilişkileri yok edeceğim demek hem de küçük burjuvaziye ittifak önermek her halde küçük burjuva sosyalizminden müstarip kişi ve partilere özgü bir siyaset olurdu. Biz öyle yapmıyoruz. Biz burjuva ilişkileri yok etmiyecek bir ittifak öneriyoruz.

Bugünün şartlarında büyük burjuvazi ile birleşmek, ittifak kurmak imkansızdır çünkü onlar Kıbrıs Sorununu yaratanlar cephesinde, emperyalist cephede durmaktadırlar ve tüm varlıklarını bu cepheye bağlamışlardır. Durum böyle olduğu oranda Kıbrıs Sorunun çözümü ile bunların iktidarlarına son vermek eş anlamlıdır. Bunların iktidarlarına son verilmesi ise Kıbrıs'taki milli sorunun çözümünün, Kıbrıs Sorunun çözümünün basit bir burjuva devrim çerçevesinde kalamadığı, milli büyük burjuvaziyi devirmek zorunda olduğu için burjuva devrim sınırını aşmaya zorlandığı ve aşmak zorunda olduğu anlamına gelir.

Biz aşırı derecede güçlü olan düşmanlar cephesini daha da büyütmek, yani milli büyük burjuvaziyi de bu emperyalist cepheye doğru itmek sevdasıyla yanıp tutuşan, yani ayakları yere basmazken siyaset yaptığını sanan ve de bunu çok solcu bulan siyasetçilerden değiliz. Biz aynı zamanda sınıf mücadelesinin gelişmesi içinde sınıfların aldıkları konumlara gözlerini kapayan ve büyük burjuvaziyi karşısına almaktan korkan ve buna da siyasi gerçekçilik adını takan sağcı siyasetçilerden de değiliz.

Bu nedenle biz Kıbrıs Sorununun çözümü için milli büyük burjuvazinin devrilmesi gereken bir hedef olduğunu tespit ediyoruz.

Hiç bir ülkede devrim perspektifi Dünyadaki sınıf güçleri, bilhassa da o ülkeyi çevreleyen ülkelerdeki sınıf güçleri hesaba katılmadan tesbit edilemez. Bu önerinin doğruluğunu Kıbrıs'ın en sağcı "devrimcisi" bile gayet iyi bilir. Çünkü ülkesini çevreleyen ülkeler doğrudan ülkesinin içindedir ve kendi ülkesinin devrimci güçleri, ülkesi üzerinde oyunlar oynayan ve ülkesinde yer tutmuş emperyalist güçlere kıyasla aşırı derecede zayıftır.

Dolayısıyla biz, genel bir doğruyu Kıbrısa uyarlayıp, Kıbrıs Sorununu Kıbrıs işçi sınıfı önderliğinde Kıbrıs halkı devrimle çözecektir deyip Kıbrıslı devrimcileri maceracılığa, zamansız çıkışlara teşvik eden "devrimci"lerden de değiliz. Biz yarım milyon nufuslu, nükler başlıklı füzelerle donanmış iki İngiliz üslü, dişine tırnağına kadar silahlanmış "anavatan" askerleriyle dolup taşan Kıbrıs'ta Kıbrıs Sorununun, Kıbrıs işçi sınıfı önderliğinde Kıbrıs halkının sadece kendi güçleriyle çözülemiyeceğini, Kıbrıs devrimcilerinden, Kıbrıs işçi sınıfından, Kıbrıs halkından bunu beklemenin, hele hele Kıbrıs'ta emperyalist oyunlar oynayan ülkelerin devrimcilerinin böyle bir beklentinin propagandasını etmesinin cinayetle eş değerli olduğunu da biliriz.

Bu nedenle biz Kıbrıs dışındaki ve her yerden önce de İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'daki, işçi sınıfı ve devrimci küçük burjuvazi ile sıkı bir ittifak siyasetini öneriyoruz.

Açıktırki Kıbrıs'ın sınıf bilinçli işçileri tutarlı birer enternasyonalistler olarak, sınıflarının kurtuluşunun enternasyonal bir sorun olduğunun bilincinde olarak, dünyadaki tüm kardeşleriyle en sıkı bağları geliştirme göreviyle karşı karşıyadırlar. Bu görevi yadsıyan, bunu ikincil plana iten bir hareket sınıf bilinçli bir işçi hareketi değildir. İşçi hareketi tüm milli şekillerine rağmen özünde, esasında enternasyonal bir harekettir. Yani enternasyonalist olmayan bir işçi hareketi, sınıf bilinçli bir işçi hareketi değildir.

Fakat biz burada sınıf biliçli her işçinin bildiği bu genel doğrudan bahsetmiyoruz. İşçi sınıfının dünya çapındaki birliğinin oluşturulması, işçi sınıfının emperyalizmden kurtuluşu genel sorunundan bahsetmiyoruz. Bu sorunun küçük bir parçası olarak Kıbrıs Sorunundan, Kıbrıs'ın küçük burjuvazisini ilgilendiren bu sorunun çözülmesi için gerekli güçlerin nerelerde bulunabileceği sorunundan bahsediyoruz.

Biz bu güçleri İngiltere, Türkiye, Yunanistan, ABD, Avrupa burjuvalarında değil dünyanın bu ülkelerin esas olarak da İngiltere, Türkiye, Yunanistan'ın işçileri ve devrimci küçük burjuvalarda aramak gereklidir diyoruz. Ülke dışındaki ittifak siyaseti bu güçlere yöneltilmelidir diyoruz.

B- KIBRIS'TA MİLLETLER SORUNUN ÇÖZÜMÜNDE TEK YOL: ANTİ-EMPERYALİST CEPHE HÜKÜMETİNİN KURULMASI

Tüm dikkatler işçi sınıfı önderliğinde anti-emperyalist cephenin inşasına ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin devrimci güçleriyle ittifaka yöneltilmelidir. Kıbrıs halkı için başka alternatif yoktur.

Kıbrıs'ta işçi sınıfının çözmesi için önünde duran acil sorun burjuva mülkiyete el koymak, burjuva ilişkileri yok etmek sorunu değildir. Bu sorun Kıbrıs halkının milli katliamlardan, gerici savaşlardan, barbarlığın dik alası olan böylesi pisliklerden kurtarılması, Kıbrıs'ın bir asker, silah ve askeri üsler yuvası olmaktan çıkartılması sorunudur. Bu sorun sadece işçilerin değil, tüm Kıbrıs halkının sorunudur.

Kıbrıs Sorunu olarak da bilinen bu sorun bir milli sorun, milletler arası ilişkilerin düzenlenişi sorunudur. Milletlerin soyut, burjuva haklar çerçevesinde kalan bir eşitliği değil, somut, gerçek eşitliği sorunudur.

Kıbrıs'ta milletler arası ilişkiyi barbarca ilişkilere dönüştüren, Kıbrıs'ı her an patlamaya hazır bir silah deposuna çeviren ve Kıbrıs Sorunu diye bilinen sorunun oluşmasına yol açan güçler nelerdir?

Kıbrıs Sorununun yani, Kıbrıs'ta milli sorunun üç cephesi vardır: İngiltere-Kıbrıs cephesi; Türkiye-Yunanistan cephesi ve Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk cephesi.

Kıbrıs'ta milli sorunun üç cephesi var ama o, bu cephelerin içerdiği unsurlardan da çok bilinmez içeren bir denklemdir. Cephelerin unsurları dışında Avrupa Birliği ve ABD de,(ve başkaları da) bu denklemin bilinmezleri arasındadır.

İşte bu, üç cepheli ve çok bilinmezli bir denklem adını taktığımız Kıbrıs Sorunu ile Kıbrıslı Rum ve Türk burjuvazilerinin İngiltere, Türkiye, Yunanistan ve diğer emperyalist güçlerin burjuvazileriyle oluşturdukları ittifak siyasetleri de bir ve aynı şeylerdir.

Kıbrıs işçi sınıfının ve halkının acil görevi, Kıbrıs'ta işçi sınıfı ve halkın önünde duran günün görevi Kıbrıs Sorununu yaratan İngiltere, Türkiye, Yunanistan ve diğer emperyalist güçlerin Kıbrıs'ın her an patlamaya hazır bir silah deposuna dönüştürülmesine yol açan Kıbrıs'taki emperyalist faaliyetlerine son vermektir. Onların Kıbrıs üzerinde sürdürmekte oldukları emperyalist baskılarına ve kanlı oyunlarına son vermektir. Bunu başarmak ise ancak ve ancak bu emperyalist güçleri Kıbrıs'a davet etmek "zorunda" olan, Kıbrıs'ın Rum ve Türk işçilerine, Kıbrıs'ın Rum ve Türk halkına karşı bu güçlerle ittifak kurmuş olan Kıbrıslı Rum ve Türk büyük burjuvazilerinin iktidarına son vermekle mümkündür.

Kıbrıs'ın işçi sınıfı ve halkının önünde duran acil görev, Kıbrıs'ta günün görevi bu olduğu içindir ki işçi sınıfı tüm dikkatini bu görevin çözülmesine yöneltmelidir. Bu görevi yerine getirmek için de tüm dikkatler işçi sınıfı önderliğinde anti-emperyalist cephenin inşasına ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin devrimci güçleriyle ittifaka yöneltilmelidir.

Kıbrıs'ta aktif tüm emperyalist güçleri ve onların Kıbrıs'taki işbirlikçilerini yenmek ve böylece bağımsız ve birleşik bir Kıbrıs kurmak görevi işte bu anti-emperyalist cephe örgütlerinin görevi olacaktır. Bu görev ancak bu örgütler tarafından başarılabilecek bir görevdir.

B 1- Kıbrıs Devrimcilerinin Görevleri:

Kıbrıs'ta devrimcilerin birincil görevi tüm devrimcileri bu siyasete kazanmaktır. İkinci görevi tüm sendikaları bu siyasete kazanmaktır. Üçüncü görevi tüm halk örgütlerini bu siyasete kazanmaktır. Dördüncü görevi İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'daki tüm devrimci güçleri bu siyasete kazanmaktır.

Bu görevlerin yerine getirlmesinin önünde duran esas engel, Kıbrıs işçi sınıfı ve halkını partilerinde, sendikalarda ve diğer kitle örgütlerinde örgütlemiş olan, bu örgütlere önderlik eden ve kendi "milli" burjuvazilerinden (gerek "anavatan"lı, gerekse yerli) kopmaktan korkan, onlardan kopmayı göze aldıklarında da arkalarına sığınacakları başka burjuva güçler arayan sağcı siyasetçilerin oluşturdukları barikatlardır.

Bu barikatın aldığı temel siyasi şekil Kıbrıs Sorununu oluşturan güçleri yukarıda tespit ettiğimiz gibi tespit etmekten kaçınmaktır. Bizim tespitimiz doğru ise, dolayısıyla da Kıbrıs Sorunun çözümü bahsi geçen ve Kıbrıs'ta hak iddia eden bu emperyalist güçlere ve onların böylesi hak iddia etmelerine Kıbrıs'ta zemin hazırlayan Kıbrıslı Rum ve Türk burjuvaziye karşı mücadeleyi gerektiriyorsa, bu mücadelenin günün mücadelesi olduğu, siyasi mücadelemizde acil görevin bu güçlere karşı mücadele edecek güçlerin örgütlenmesi görevi olduğu, bu görevin ertelenemez bir görev olduğu açıktır. Halbuki bu bahsi geçen siyasetçiler, Kıbrıs üzerindeki emperyalist tahakkümlere karşı çıkmadan, onların Kıbrıs'taki uzantılarına karşı çıkmadan Kıbrıs'ta milletler arası bir barışın sağlanabileceğini, birleşik ve bağımsız bir Kıbrıs'ın sağlanabileceğini iddia ediyorlar. Bu çerçevede de günün sorunu olarak, Kıbrıs halkının önünde duran acil sorun olarak bu emperyalist güçlerin ve onlarla birlikte Kıbrıs'ın kana bulanmasına neden olmuş ve tekrar neden olacak yerel burjuva güçlerin kendi aralarında, "kardeş kardeş" anlaşmaları görevini, onların anlaşmalarını "cesaretlendirme" görevini günün görevi olarak ele alıyor ve ileri sürüyorlar. Böylece de anti-emperyalist cephenin oluşturulmasını günün görevi olmaktan çıkarıp, ileriye, "çıkmaz ayın son Çarşambasına" erteliyorlar.

Bu siyasetçilerin ve bu siyasetçiler arasında daha sol pozisyonlar alarak Kıbrıs Sorununun üreticisi ve sürdürücüsü güçlerin doğru bir tespitiyle hem fikir olan çeşitlemeleri dahi Kıbrıs İşçi sınıfı ve halkının güçsüzlüğü olgusunun ardına sığınarak, güçsüzlük siyaseti adını taktığımız siyasetin ardına sığınarak dönüp dolaşıp Kıbrıs Sorununun üreticisi ve sürdürücüsü bir emperyalist güce, mesela Avrupa Birliğine, onların korumacılığına sığınıyorlar. Kıbrıs Sorununu Avrupa Birliği şemsiyesi altında Kıbrıs Sorununu üreten ve sürdüren güçlerin çözmesini talep ediyorlar. Onlar da böylece anti-emperyalist cephenin oluşturulmasını ilerideki bir döneme, "çıkmaz ayın son Çarşambasına" erteliyorlar.

Bu siyasetler yenilmeli, Kıbrıs Sorununun üreticisi ve sürdürücüsü tüm güçlere karşı anti-emperyalist cephe oluşturulmalıdır. Bu güçlere karşı mücadele edilmeden Kıbrıs Sorununun çözülemiyeceğini gören ve dolayısıyla bu güçlere karşı olan tüm örgüt ve bireylerin katılabileceği geniş bir birlik olarak anti-emperyalist cephe kurulmalıdır.

Anti-emperyalist cephe örgütü iktidarı ele geçirmek için kurulacaktır. İktidarı ele geçirmek için çalışacaktır.

B 2- Anti-Emperyalist Cephe Hükümetinin şekli olarak federalizm veya üniter devlet.

1974 öncesi Kıbrıs'ın ihtiyacı olan milli azınlıkların haklarını tanıyan ve pratikte savunan bir işçi köylü cumhurriyeti, demokratik bir Kıbrıs Rum Cumhurriyeti'ydi. Bu Kıbrıs'lı Türk azınlığın tüm taleplerini karşılardı.

1974 sonrası, işgal ile adanın etnik temelde bölünmesi sonrası, bir federasyon kullanılabilinir. Ama sadece Kıbrıs'ın emekçi halkı tarafından yönetilen bir federasyon. Anti-Emperyalist Cephe örgütlerinin hükümeti olarak bir federasyon. Çünkü sadece böylesi bir federasyon gerçek bir federasyon olma şansına sahiptir, ancak böyle bir federasyon Türk azınlığın haklarını ve Rum çoğunluğun varlığını garanti altına alabilir, ancak böyle bir federasyon emperyalistlerin Kıbrıs'ın iç işlerine karışmasına bir son verebilir.

Böylesi şartlar altında federasyon ile üniter devlet arasındaki fark özde yok olur. Bu şartlarda federasyon çeşitli milletlerin üniter devletinin bir geçiş şeklinden başka bir şey değildir.

B 3- Anti-Emperyalist Cephe Hükümeti Programı:

Kurulacak anti emperyalist cephe hükümetinin programı bizce şunları kapsamalıdır:

  1. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan emperyalistlerinin (ve daha sonra devreye girebilecek diğer emperyalist güçlerin) Kıbrıs üzerinde mevcut tüm hak ve iddialarının reddi. Kıbrıs'ın bağımsızlığı.

  2. Kıbrıs üzerinde hak iddia eden emperyalist güçlerle işbirliği yapıp Kıbrıs'ın Rum ve Türk işçi ve halkına ihanet eden tüm büyük burjuvaların mallarının karşılıksız olarak devletleştirilmesi.

  3. Kilise ve Vakıf dahil, büyük toprak sahiplerinin topraklarının ve bu topraklar üzerindeki ev vb. taşınamazların karşılıksız olarak devletleştirilmesi. Boşaltılacak olan İngiliz, Türk ve Yunan askeri üs alanlarının ve bunlar üzerindeki taşınamazların devletleştirilmesi. Tüm bu toprak ve taşınamazların zorunlu göçler ve katliamlar nedeniyle mülksüzleştirilmiş Kıbrıslı Rum ve Türk Kıbrıs halkının tüm kesimlerine ve topraksız köylülere ve evsiz işçi ve memurlara dağıtılması.

  4. Kıbrıs Türk milletinin milli eşitlik haklarının gerekirse Federal bir yapılanma ile garanti altına alınması. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler arasında milli ve dini düşmanlığı körükleyen tüm örgüt ve faaliyetlerin yasaklanması.

  5. Anti-emperyalist cephe hükümetini iktidara getiren ve bu iktidarı koruyan esas güç olarak işçi ve emekçi kesimlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi için gerekli tüm tedbirlerin alınması.

Bu programı hayata geçirmek için anti-emperyalist cephe örgütlerini kuralım. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan devrimci güçleriyle bağlarımızı geliştirelim.

Yerel ve "milli" seçimlere girelim. Seçimleri kazanıp hükümet olalım ve programımızı uygulayalım.

Kıbrıs'ı ve Kıbrıs ile birlikte Kıbrıs halkını yakıp yıkmaktan bir an için çekinmeyen burjuva güçlerin savaş naralarını yükselttiği, İngiliz emperyalistlerinin bu gelişmeleri zevkle seyrettiği bu günlerde kaybedecek zamanımız yoktur. herşey anti-emperyalist cephe hükümeti için